1961’in 1 Temmuz’unda Arçelik’in Sütlüce’deki fabrikasında işe başladım. Arçelik’te %51 payla Vehbi Koç son söz sahibiydi. %24 pay Burla Biraderler’e, %15 Devlet Malzeme Ofisi’ne ve %10 da girişimci “murahhas aza” Lütfü Doruk’a aitti. (Sırası gelmişken bu unvan hakkında bilgi vermek istiyorum. Murahhas aza, idare heyeti azası arasından seçilen ve tek başına “idare heyeti/yönetim kurulu” adına hareket edebilen “yönetici üye” demektir. Bunun İngilizcesi “managing director”dır. Buradaki “director”, board of directors “üyesi” demektir. Müdür falan değildir. Bu unvanın Fransızcası “délégué administratif” veya “directeur exécutif”, Almancası “prokurist”tir. Pek tabii bunlar en yakın karşılıklardır.) Murahhas azaya doğrudan bağlı iki kişi vardı. Biri umumi katip Adnan Bensel, diğeri teknik müdür Dr. Mühendis Feridun Civelekoğlu idi. Arçelik’in organizasyon danışmanı Sadi Gencer’in tavsiyesi üzerine Lütfü Bey, beni vekaleten beşeri münasebetler (İK) müdürü olarak tayin edip, umumi katip (murahhasa aza muavini) Adnan Bensel’e bağladı. Adnan Bensel’den öğrendiğim kavramların başında “fikr-i müdîr” gelir. İnsanın zihninde, onun düşünmesini, belli bir sorunu anlaması ve çözüm geliştirmesini belirleyen bir “yöneten fikir” vardır. O değişmedikçe, insan çözemediği sorunları bin yıl düşünse de çözemez.

HEPİMİZ OSMANLIYIZ

Cumhuriyeti kuranların hepsi Osmanlının kaymak tabakasıdır. Atatürk 57 yıl yaşamıştır. Cumhuriyet 1923’te ilan edildiğine göre ömrünün 42 yılında Osmanlı tebasıdır, sadece 15 senesinde T.C. vatandaşıdır. Babam 1922’de askeri tıbbiyeden mezun olmuş. Eski tabiriyle neşv-ü-nemasını Osmanlı olarak tamamlamıştı. Vehbi Koç 1901, Lütfü Doruk 1904, Adnan Bensel 1911 doğumluydu. Ben 1938’de dünyaya gelmiş bir “cumhuriyet” çocuğuydum. Ama beni yetiştirenler Osmanlıydı. Yaşım ilerledikçe Osmanlı ekonomik düzenini daha fazla düşünmeye başladım. 1963’te Tuzla Piyade Okulu’nda teğmen iken, okul komutanı tarafından kadrolu subaylara “planlı ekonomi” konferansı vermekle görevlendirilmiştim. Demek ki, daha o zamandan iktisada meraklıymışım. Bu merakım bugün de devam ediyor ve Osmanlıdan bugüne intikal eden sakat iktisadi “fikr-i müdîri” bulup berhava etmek istiyorum. Çünkü bu sakat “fikr-i müdîr” beynimizde durdukça, içinde debelenip durduğumuz “orta gelir” tuzağından bir türlü çıkamıyoruz.

128 MİLYAR DOLAR NEREDE?

Doğrusu bu kez muhalefet “128 milyar dolar nerede?” sorusuyla AKP’yi köşeye fena sıkıştırdı. Kemal Derviş benzeri kurtarıcı olarak Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilen kıdemli ve saygın AKP’li Naci Ağbal’ın “anlaşılmaz bir şekilde” görevden alınması AKP yönetiminin büyük bir kusuru olarak tarihe geçti. Zaten Berat Albayrak’ın dramatik istifası yeterince kafaları karıştırmış ve ekonomi yönetiminde bir “çuvallama” olduğu izlenimi etrafa yayılmıştı. Bugünlerde Türkiye ekonomisi “devalüasyon-enflasyon” sarmalına paçasını kaptırmış gibi duruyor. TL faizini artırarak dövizin fiyat artışını durdurmak kabul görmüyor. Rezervleri satarak devalüasyonu yavaşlatma, elde dolar kalmadığı için çözüm olmaktan çıktı. Zaten bu yöntemlerin ikisi de kalıcı çözüm değildi. Şimdi herkes Tarzan bu zor durumdan nasıl çıkacak diye merakla bekliyor. Ben ise “Bu işte bir hayır vardır” diyorum.

Son söz: Müdürü değil, fikr-i müdîri değiştir.