Bir Türk Ermenisi olduğu için bizim de varlığıyla gurur duyduğumuz Daron Acemoğlu’nun (Dünya’nın önde gelen üniversitelerinden M.I.T.’de saygın bir iktisat profesörü) iki hafta önce “Sorun CEO’larda” başlıklı bir makalesi yayımlandı.

Daron Hoca, iktisadın, daha çok sosyal ve siyasal boyutuyla ilgileniyor. O da iktisatçıların atası İskoçyalı Adam Smith (1723-1790) gibi, milletlerin zenginlik farklarının sırrını çözmeye çalışıyor.

Adam Smith zamanında, iktisat (economics) diye adı konmuş bir bilim yoktu. Bunun böyle olması, kimse iktisat üzerine kafa yormuyordu anlamına gelmez. Nitekim Adam Smith’ten önce “değer tabiattan (tarımdan) doğar” tezini savunan Fransız fizyokrat iktisatçılar vardı. Zaten Smith de iktisadi dünya görüşünü oluştururken bunlardan etkilenmiştir.

İKTİSADİ DÜZEN BİR SÖZLEŞMELER MANZUMESİDİR

Adam Smith ahlâk felsefesi eğitimi görmüş ve bu alanın profesörü olmuştur. Doğanın üstüne bina edilmiş insan yapması “iktisadi düzen” özünde bir “bireysel, kurumsal ve toplumsal sözleşmeler dizini” dir.

Bu sözleşmelerin milletlere zenginlik yaratması iki şarta bağlıdır:

Birincisi, bu sözleşmelerin doğru yapılmış olması, ikincisi tarafların bunların sözüne ve özüne uygun davranmayı içselleştirmesidir. Ki; bu da ahlâktır.

DOĞRU SÖZLEŞME

Buradan çıkarılabilecek hüküm şudur: Diğer şartlar eşit olmak ve öyle kalmak şartıyla, milletlerin zenginleşmesi yani refahın artması, doğru sözleşmeleri yapmış, özü sözü doğru bireylerden oluşan bir toplumun oluşmasına bağlıdır.

Yüksek kaliteli mal ve hizmetleri düşük maliyetle üretmek için “iş bölümü” (Smith’in “division labour” dediği şey) şarttır. Bu sonucu elde etmek yani “yüksek kaliteyi, ucuza mal etmek” için bireylerin, firmaların ve kurumların görev ve sorumluluklarını doğru tanımlamak gerekir.

Can alıcı soru burada karşımız çıkmaktadır. Mesela işsizliğin arttığı bir dönemde firmaların “istihdam yaratma” gibi görev veya sosyal sorumluluğu var mıdır? Yoksa firmalar en az sayıda eleman istihdam ederek, en çok miktarda üretimi gerçekleştrip en yüksek kâra ulaşma hedefinden sapmamalı mıdır?

Ünlü serbest piyasa (kapitalist iktisat) kuramcısı Milton Friedman’a göre firmaların tek bir sosyal sorumluluğu vardır: O da kârlarını azamileştirmektir. Söylemeye gerek yok, bunu yasa ve yönetmeliklere riayet ederken, âdil rekabet şartlarını ihlal etmeden başarmalıdır.

Yıl sonunda da devlete vergilerini eksiksiz ödeyip hissedarlarına kâr payı dağıtmayı ihmal etmemelidir.

Firmaların, mesela kötü atıklarıyla (sıvı, katı veya gaz) çevreyi kirletmemesi onların “sosyal sorumluluğu değil, yasal zorunluluğu”dur. Böyle davranırlarsa sosyal sorumluluklarını değil, yasal zorunluluklarını yerine getirmiş olurlar. Aksi davranış hem yasal hem de sosyal sorumsuzluktur. Bunu izlemek de devletin görevidir.

Son söz: Firmaların değil, sahiplerinin sosyal sorumluluğu vardır.