Bu yazının konusu devalüasyondan enflasyona geçişkenliktir. Yurdum iktisatçıları, bunun %15 olduğunu söyler durur. Yani eğer TL %10 devalüe olursa, sırf bu sebepten dolayı enflasyon sadece %1.5 artarmış. Bundan daha yanlış bir saptama olamaz. Kim, ne zaman bu hesabı yapmış, bilmiyorum. Hangi sürede, yani bir ayda mı, bir yılda mı bu geçiş gerçekleşiyor, o da belli değil. Ama herkesin söylediği, kimsenin de aksini ileri sürmediği bu ibare benim 20 maddelik “genellikle doğru kabul edilmiş iktisadi yanlışlar” listemde duruyor. Tahmin ediyorum, dışa kapalı olduğumuz 1980 öncesinde, toplam ithalatın, milli gelire oranının %15 olduğu yıllarda böyle bir “eğitimli tahmin” (educated guess) yapılmıştır. Pek tabii o zaman da bu tahmin ya da hesaplama yanlıştı. Mesela günümüzde bu oran %25 dolayındadır. Ama “geçişkenlik” dendiğine göre hâlâ %15’tir. Birileri kalkıp “Oranı değiştirdik, artık bu geçişkenlik %25’tir” dese de yanlıştır. Geçişkenliğin sebebi, artık ithalatın veya ihracatın veya ikisinin toplamı olan dış ticaret hacminin milli gelire oranı değildir. Geçişkenlik parasallaşmıştır.

GELİR-FİYAT SARMALI

Ustamız Şikagolu Friedman’ın deyişiyle “Enflasyon, her zaman ve her yerde parasal bir olgudur”. Yetmez ama evet. Ben de haddim olmayarak buna bir ilave yapayım: “Enflasyon, her yerde ve her zaman bir fiyat-gelir sarmalıdır.” Sendikaların çok güçlü olduğu 1980 öncesinde buna “ücret-fiyat sarmalı” (wage-price spiral) denirdi. Çünkü ekonominin ana motoru sanayi sektörüydü. Sanayide de yaratılan “brüt katma değer” (ücret, kâr, kira ve reel faiz) içinde ücretin payı %80 civarıydı. Dolayısıyla sanayi mallarının maliyetini ücret artışları yükseltiyor, bu mallarının artan fiyatı da enflasyonu belirliyordu. Nitekim 1980 öncesinde gelişmiş Batı ülkelerinde yüzde 20’lere kadar çıkan enflasyon, sendikaların toplu pazarlık gücü “tırpanlanarak” düşürülmüştür (Bakınız: Reaganizm, Thatcherizm). Buna ilaveten sanayileşme dönemi sonrasında, hizmetler sektörünün milli gelir içindeki payı %70’lere dayanınca “ücret” yerine “gelir” kelimesi kullanılır oldu. TL’nin dolar karşısında mesela %10 değer kaybetmesinden sonra (aslında o gün kimsenin TL cinsinden geliri azalmadığı halde) gazetelerin “Vatandaşın geliri %10  düştü” diye başlık atması üzerine, vatandaş da gelirini %10 artırma kararı almaktadır. İlk fırsatta da piyasaya sunduğu mal veya hizmetin fiyatına zam yapmaktadır.

ÇİFT PARALI EKONOMİLERDE GEÇİŞKENLİK

Bu ilişkiyi irdelemek için döviz fiyatları (sepet bazında) ile TÜFE, 2003-2021 arasında nasıl bir değişim göstermiş diye merak ettim. Değerli dostum Asaf Savaş Akat’tan yardım istedim. Asaf Hoca, 2003-2021 arasını, birincisi “2003 Ocak-2013 Ocak”, ikincisi ise “2013 Ocak- 2012 Ocak” olmak üzere iki döneme ayırıp endekslemiş. Birinci dönemde döviz fiyatları 100’den 127’e çıkarken, TÜFE 100’den 220’ye çıkmış. Yani döviz fiyat artışı, tüketici fiyat artışının gerisinde kalıyor. İkinci dönemde döviz fiyatları 100’den 400’e çıkarken, TÜFE 100’den 250’ye çıkıyor. Yani ikinci dönemde döviz fiyatının artışı TÜFE’den yüksek oluyor. İki dönem birlikte değerlendirilince TÜFE 100’den 550’ye çıkarken, döviz sepetinin fiyatı da 100’den 510’a çıkıyor. Yani kabaca aynı oranda artıyorlar. Uzun vadede birbirini yakalıyor.

Son söz: Ekonomi dolarize olmuşsa, geçişkenlik yüzde 100’dür.