Kimsenin inanmadığı, ama resmi olduğu için iktisatçıların mecburen kullandığı Tüketici Fiyat Endeksi’ne göre de gıda maddesi fiyatları diğer fiyatlar ortalamasından hızlı artmaktadır. Toplumun önemli bir kesiminin bütçesinde en büyük pay, gıda ve ihtiyaç maddeleri için yapılan harcamalara aittir. Bu pay, koronavirüs salgını sırasında artmıştır.  Elektrik, doğalgaz, telefon ve su için yapılan zorunlu harcamalar da buna eklenirse, dar gelirlilerin cebinde, başka bir şeye harcayacak para kalmamaktadır.

Esasen pahalılık denince de daha ziyade gıda ve ihtiyaç maddelerinin fiyat artışları kastedilir. Mesela otomobil fiyatları da çok artabilir. Ama bu, gıda fiyat artışları gibi bir yakınma konusu olmaz.

Pırlanta fiyatları her zaman yüksektir. Lakin pırlanta satın alınması zaruri bir madde değildir. Gazeteler de yükselen pırlanta fiyatlarını hiç bir zaman haber konusu yapmaz.

DÖVİZ FİYATLARI YURTİÇİ FİYATLARI PEŞİNDEN SÜRÜKLER

Yurdum iktisatçıları sanki TL gerçek bir para birimiymiş gibi, kitaplara bakıp ince hesaplar yapar. Bunlardan biri de “devalüasyondan, enflasyona geçiş oranı” hesabıdır. İnce hesaba göre geçişkenlik kısa dönemde %20 uzun dönemde %25 imiş. Yani yüzde 10 devalüasyon, enflasyonu yüzde 2-2.5 oranında yükseltirmiş.

Çift paralı Türkiye’de enflayonla devalüasyon birbirinin hem sebebi, hem de sonucudur. Turgut Özal 1980’de döviz fiyatlarını serbest bırakırken “devalüasyon, enflasyon kadar olacak” demişti.

Bu cümlenin mevhumu muhalifi “enflasyon da devalüasyon kadar olur” demektir. Ulusal parası “ölçü birimi”,“tasarruf aracı” ve “borç erteleme akçesi” olmayan ülkelerde geçişkenlik oranı pratik olarak yüzde 100’dür.

ÜRETİCİDE FİYATLANDIRMA DAVRANIŞLARI

İster mal, ister hizmet üreticisi olsun, özel veya tüzel kişiler, fiyatlarını maliyet üzerine kâr ekleyerek oluşturur. Maliyete bindirilecek birim kâr marjı “toplam firma kârını maksimize edecek” şekilde tespit edilir.

Toplam kâr “miktar çarpı birim kâr”dır. Bu suretle bulunan zamlı fiyat, satış miktarını, (toplam kârı azaltacak kadar) düşürmedikçe fiyat artışları devam eder. Eğer halkın zihninde, şu veya bu nedenle üretim düşecek, kıtlık olacak, yiyecek ekmek bile bulunamayacak benzeri “korkular” yerleşmeye başlarsa, yükselen fiyatlar talepde düşüş yaratmaz. Talep düşmedikçe de üreticiler zam yapmaktan geri durmaz.

Zamları önlemek için açık veya örtülü narh uygulanır veya tanzim satışları yapılmaya kalkışılırsa “kuyruklar oluşur”. Kuyruklar kadar halkın moralini bozan ve “mal bulunmayacak” duygusu yaratan başka bir şey yoktur.

Piyasa ekonomisinde, fiyatlandırmanın serbest olması, her zaman halk için en iyi sonucu vermez. Bu kapitalizmin “sistemik bir kusuru”dur. Bunu görüp, serbest piyasa sistemine  “elle ayar verilmeye” kalkılırsa, sistemin kendini düzeltici mekanizmaları devre dışı kalır.

İşte o zaman hiç bitmeyen kıtlık dönemi başlar.

Son söz: Suyun dalgası, malayla düzelmez.