Geri toplumların en belirgin vasfı, küçük çevre çıkarı için, büyük çevre çıkarlarına zarar vermenin “helal ve hoş” sayılmasıdır. Önce bu konuyu işlememe vesile olan, gazetelerden ayrıntılarını okuduğunuz olayları hatırlatayım. İnsanlar yaşamlarını sürdürmek veya iyileştirmek için başka yerlere göç eder. Bu doğal bir dürtüdür. Göçmeye karar verenler bunu yasal yollarla gerçekleştiremezse, yasal olmayan yollara başvurur. Her talep, kendi arzını yaratır. Dolayısıyla piyasada bu talebe cevap veren ticari örgütler oluşur. Bunlara galat olarak “insan kaçakçısı” deniyor. Bu örgütler, başta Almanya olmak üzere, kaçak göçmenlere iyi davranan ülkelere gitmek isteyenlere hizmet sunar. Bu hizmetler menüsünün içinde, sahte pasaport/vize temin etmek, kamyon kasasında sınır geçirmek ya da motorlu lastik bot temin etmek gibi, “riskin tümünü kaçacak kişilerin üstlendiği” ürünler vardır. Anlaşılan varlıklı müşteriler için menüye “risksiz ürünler” eklenmiş. Yeni ürünün özelliklerine belediyelerle işbirliği yaparak “hizmet damgalı” pasaport temin etme de eklenmiş. Böylece kaçak göçmenler, hiçbir engele takılmadan rahatça Almanya’ya gitmişler.

DÜŞÜNME, TANIMLAMAYLA BAŞLAR

Bu senaryolu sahtekarlığın hukuki açıdan irdelenmesini, kimlere ne ceza verilmesi gerektiğini hukukçulara bırakıyorum. Ben olayı “ahlak felsefesi” açısından ele alacağım. Önce ahlakın bilimsel tanımını yapacağım. “Ahlak, binlerce yılda kristalize olmuş bir yasaklar manzumesidir.” Yasakların amacı, insanlığın yaşam kalitesini yükseltmektir. Ahlaki kurallar, bireyin kendisinin, ailesinin, akrabalarının, hemşerilerinin veya ait olduğu sosyal sınıf ve çevrenin çıkarlarını kollarken, diğer bireylerin, sosyal sınıfların veya toplumun tümünün ve hatta diğer toplumların hak ve menfaatine zarar vermesini engellemektir. Dikkat edilirse ahlak bireye, kendisinin, ailesinin, akrabalarının, hemşerilerinin veya siyasi çevresinin çıkarlarını kollamayı yasaklamıyor. Ancak bunu yaparken, başkalarının ve toplumun tümel hak ve menfaatine halel getirmesini yasaklıyor.

BİR İŞİN KÂRI ZARARINDAN ÇOKSA, O İŞ HELALDİR

Bu senaryolu ve örgütlü sahtekarlığa adı karışan ve belediyeye beleş kamyon kazandıran bir başkan, kendini şöyle savunuyor: “Buralar dar bir alan. 2-3 üniversitemiz ve organize sanayi bölgemiz yok. Vatandaş işsiz, güçsüz... Buradan T.C.’ye yük olanlar gidiyor. Euro, dolar ve altın gönderiyor. Annesi babası rahatlıyor. Bir şeyin kârı, zararından fazlaysa, doğrudur, helaldir, hoştur. O mantıkla baktım.”

Zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Başkan, yaptığı işin “zararlı” (kanunsuz olduğunun) farkındadır. Ama “kârı” zarardan çok olduğu için bu işi yapmayı “dinen helal ve hoş” yani ahlakî buluyor. Başkan mazurdur. Çünkü onun inandığı “ahlak” böyle emrediyor. Başkana soruyorum: Bu senaryolu ve örgütlü sahtekarlık üzerine, başta Almanya olmak üzere diğer ülkeler, T.C. arması taşıyan “hizmet damgalı pasaportu” olanlara da vize alma mecburiyeti koyarsa, ülkemizin ve devletimizin itibarı zarar görmeyecek mi? Bu yüzden belediye görevlilerinin yapacağı görgü ve bilgi gezileri zora girmeyecek mi? Demek ki; “büyük çevre” için bu işin zararı, kârından büyüktür. Dolayısıyla yapılan iş, helal ve hoş değildir.

Son söz: Ahlak, milli geliri çoğaltır.