2021’de iktisat dalında Nobel alan bilim insanları belli oldu. Bilindiği gibi, Nobel Ödülü alanlara bir diploma, bir altın madalya ve 10 milyon İsveç Kronu (kabaca 1.14 milyon dolar) para veriliyor. Eğer herhangi bir alanda birden fazla kişi Nobel Ödülü almaya hak kazanmışsa, ödülün para kısmı bölüştürülüyor. Bu yıl iktisat alanında 3 kişi Nobel’e layık görüldü. Ama para bölüşümünde bunlardan birine, David Card’a paranın yarısı verildi. Diğer ikisi, yani Joshua Angrist ile Guido Imbens dörtte birer alacak. Çünkü David Card, emek (çalışma diye okuyun) ekonomisi üzerine tek başına çalışmış. Diğer ikisi ise “iktisatta nedensellik analizi yöntemleri” üzerine yani aynı konuda çalışmışlar. Bu bilimcilerin uzun çalışmalar sonucunda vardıkları sonuçlar, aslında onların bilgi düzeyinde insanların pek bir çalışma yapmadan sadece akıl yürüterek bulabilecekleri sonuçlardan farklı değil. Mesela David Card “Asgari ücret artışı (uzun vadede) istihdamı azaltmaz” diyor. Diğerleri de eğitim süresinin uzunluğunun (makro düzeyde) iş bulma şansını artırmadığını gözlemlemiş. Pek tabii, anlattıkları bu kadar “basit değil”. Bu, benim ilk bakışta anladığım kısmı.

BİLİM NEDİR?

Bilimin amacı, doğa olaylarının nedenleri hakkında bilgi oluşturmaktır. Bu sayede insanlar,  olacaklara kısmen yön verebilmiş; doğanın (yıkıcı) gücünü, yapıcı hale dönüştürebilmiştir. Bilimciler ürettikleri bu “bilimsel bilgileri” (scientific knowledge) sözel ve sayısal dillerle (yani düz yazı ve matematikle) kayda geçirir ve yayınlar. Sözel dil, bir başka dile çevrilirken çok ciddi anlam kaybına uğrayabilir. Halbuki sayısal ve simgesel dil (matematik diye okuyun) evrenseldir. Tercüme edilmesi gerekmez. Dolayısıyla dünya çapında irdelenebilmesi için bilimsel makalelerde metematik kullanılır. İnsani (sosyal) bilimlerin kapsadığı alandaki süreçler ve sonuçlar, ne yazık ki matematikle doğru ifade edilemeyecek kadar karmaşıktır. Daha kötüsü bu süreçleri “laboratuvara sokup, deney yapmak neredeyse imkansızdır”. Bu yüzden büyük sosyal bilimcilerin hepsi aslında birer filozoftur. Onlar, beşeri evreni laboratuvar olarak kullanacak kadar yüksek soyutlama (tecrit) ve gözlem (müşahade) gücüne sahiptir. Bu yıl Nobel iktisat ödülleri işte bu yönde yani “hayatın kendisini laboratuvar” kabul eden ve süreçlerden matematik yöntemlerle nedensellik bilgileri çıkarmaya uğraşan kişilere verilmiştir.

BİLİM BİR ALAN DEĞİL, BİR YÖNTEMDİR

Çoğu zaman din ile bilim arasında çelişki olduğu söylenir. Bu yanlıştır. Çünkü din, bilimin dışında ve onun karşısında değil, onun kapsamı içinde incelenecek bir alandır. Madem ki kal-u beladan beri din veya ideoloji diye varlığını sürdürmektedir, öyleyse din veya ideoloji de evrensel düzenin bir parçasıdır. Diğer bir deyişle “Din, bir insani ve içtimai olgudur”. Öyleyse bilim adamları dini de çalışmalıdır. Bunun için, hayatı laboratuvar olarak kullanma becerisine ihtiyaç vardır. Mümkün mertebe dinin matematik modeli yapılmalıdır (Aslında Game Theory ile kısmen yapılmıştır.) Belki de ileride bir gün iktisat Nobel’i, dini inceleyen bir bilim insanına verilecektir.

Son söz: Din bilime sığar, bilim dine sığmaz.