Kripto-para borsası (aracı kurum dense daha doğru olur) kurdum diyerek “kısa zamanda çok para kazanmak” isteyenlerin parasını “deve yapıp” yurt dışına kaçan Fatih Özer ve saz arkadaşlarının maceraları, geçen haftanın ilgi çeken haberlerinden biriydi. Nitekim ben de geçen perşembe günkü yazımda, magazin boyutunu olabildiği kadar dışarda bırakıp, olayın ekonomik yönünü irdelemeye çalışmıştım.

Bu kabil “saadet zinciri” oyunları söz konusu olunca hemen 1980’lerin “Bankerler Faciası” hatırlanıyor. Bankerler denince de akla “Kastelli” namıyla maruf Cevher Özden geliyor.

Kastelli, Türk para piyasasında milyarlara hükmeder, bir finans dehası olarak görülüp İktisat Fakültesi’nde konferans verirken ben onu eleştiren yazılar yazıyor konuşmalar yapıyordum. Cevher Özden, iki (hatta üç) defa battı. Daha doğrusu “nakit akışını” yönetemeyip ödeme zafiyetine düştü.

18 Haziran 1982’deki birinci batışı Türkiye’yi sarsmıştı. Bu yüzden Başbakan Yardımcısı ekonominin kaptanı Turgut Özal ve yakın arkadaşı Maliye Bakanı Kaya Erdem bir ay sonra istifa etmek zorunda kalmıştı.

KAYBEDEN KUMARBAZ OYUNU BÜYÜTÜR

Yurt dışına kaçan Kastelli geri getirildi, hapse girdi ve aklandı. İşe tekrar koyulmakla kalmadı, büyüttü de. Sonraki yıllarda ANAP’tan milletvekili olan ve bakanlığa kadar yükselen, arkadaşım Yılmaz Karakoyunlu’yu kendine genel müdür yaptı. Bankerliği yanında lüks inşaat işine girişti. İstanbul Belediye Başkanı (Şehr-emini) Op. Dr. Cemil Topuzlu’nun Caddebostan’daki muhteşem köşkünü İpar Ailesi’nden satın aldı. Bahçesine lüks apartmanlar inşa etti, kendisi de köşkte oturdu.

Ben Kastelli ile bir defa sohbet etme fırsatı buldum. Bana hiç uymayan bir davranış tarzı vardı. Son batışından önce kendisini ikaz için Hürriyet’teki köşemde “Çekirge Üç Defa Sıçrayamaz” diye bir yazı yazdım. O akşam evde otururken telefon çaldı. Arayan kendini “Ben, Cevher Özden’in eşi Mukadder’im” diye tanıttı. Bana “Lütfen, yazmaya devam edin. Çok korkuyorum. Beni dinlemiyor. Bir daha batarsa bu sefer belimizi doğrultamayız” dedi.

Cevher Özden 2008’de yaşamına son verdi.

AKSİYON DEĞİL OBLİGASYON PAZARLIYORUM

Kastelli’nin “firma teorisi/iş modeli” diğer bankerlerden tamamen farklıydı. Cevher Özden bunu “Kastelli, aksiyon değil, obligasyon pazarlar” şeklinde formüle etmişti. Finans dilinde aksiyon “hisse senedi”, obligasyon ise “tahvil” demektir.

İflasına karar verilen firmanın tasfiyesi halinde “obligasyonlar” yani “tahviller” son kuruşuna kadar ödenmeden, aksiyonerlere yani hissedarlara hiçbir ödeme yapılmaz. Kastelli aksiyon satmam derken iki şeyi kastederdi. Birincisi başka firmaların hisse senetlerini, ikincisi de kendi firmasının tahvili veya hisse senetlerini.

Kastelli, kendisine para yatıranlara verdiği “aylık faizli menkul varlık belgesi”nin arkasında en az o belgedeki tutarlarda “banka veya reel sektör firmalarının” faiz ve anapara ödeme obligasyonu olduğunu iddia ediyordu. Gerçek de buydu.

Bu ilkeye son gününe kadar sadık kalıp kalmadığını bilmiyorum. Kastelli,

İngilizcede “derivatives” denilen türev menkul kıymetleri, ülkemizde üreten ve pazarlayan ilk finansçıdır. Dolandırıcı değildir. Unutulmasın, 2008 krizi de Amerika’da “ipotek teminatlı derivatiflerden” çıkmıştır.

SON SÖZ: Kusur başka, kasıt başkadır.