Kedi kuyruğunu görmüş, ardına yılan takıldı sanmış.”

Böyle bir atasözü yok ama çok benzeri var. Hemen aklınıza gelen benzer sözün iki anlamı vardır. Birincisi, kedinin yeni fark etmiş olmasına rağmen onun ve yedi ceddinin doğuştan kuyruğu vardır. Yani güneşin altında yeni bir şey yoktur. İkinci anlamı ise “Her gördüğünü kötüye yorma” demektir.

Atasözünde özne kedidir ama kastedilen insandır. Atalarımız, insan, hatta hayvan davranışlarında neyi gözlemlemiştir de böyle bir söz ortaya çıkmıştır? Gözlem şudur: Canlılarda, ilk defa gördükleri bir şeyden ürkme veya onu kötüye yorma huyu vardır. Bu kötüye yormanın hikmeti ise hayatta kalma içgüdüsüdür.

Yani “İlk kez gördüğün şey belki sana çok faydalıdır ama sen öncelikle onun zararlı olmadığından emin ol” diyor Tanrı. Hani hastalarına faydalı olmak için bir girişimde bulunmadan önce hekimlere, “Önce zararlı olma” kuralının belletilmesi gibi bir genetik kodlamadır bu.

HERKESİN DEVR-İ SAADETİ AYNI DEĞİLDİR

Çok kaba olarak bu ülkenin vatandaşları “İslamcılar” ve “Atatürkçüler” diye iki kümede toplanabilir. Bizans’ta da “maviler” ve “yeşiller” varmış. ABD’de “demokratlar” ve “cumhuriyetçiler” vardır. İkiye bölünme mutlaka kötüdür denemez. Doğada da artı ve eksi kutuplar vardır. Bu sayede elektrik akımı oluşur.

İnsanlar oldum olası “bir zamanlar birlik ve dirlik olduğuna” inanır. İslamcılar Hz. Muhammed’in yaşadığı döneme “devr-i saadet” veya asr-ı saadet der.

Bırakın Hz. Peygamber’e biat etmeyip onunla savaşıp mağlup olanlar için o dönemin “devr-i saadet” olamayacağını bir yana topu topu 23 yıl sürmüş bu dönem, Hz. Muhammed için de dışlanma, hicret, savaş ve çile doludur. Kendisinden sonra gelen dört halifenin üçü suikasta kurban girmiştir. Böyle bir dönem herkes için “asr-ı saadet” olabilir mi?

TAKRİRİ SÜKÛN (SÜKUNETİN YERLEŞTİRİLMESİ)

Atatürkçüler için, onun ülkeyi yönettiği 1923-1938 arası en “mutlu dönem”dir. Acaba?

Mart 1925’te çıkartılan Takrir-i Sükûn Kanunu 1929’a kadar yürürlükte kalmıştır. Çünkü ülkede huzur ve sükun yoktur.

Şeyh Sait isyanı 1925’te çıkmıştır. 1926’da Atatürk’e suikast girişimi olmuş, İstiklâl Harbi kahramanı Kazım Karabekir tutuklanmıştır. 1920’den 1927’ye kadar üç kez İstiklâl Mahkemesi kurulmuştur. Profesör Ergün Aybars’a göre 55 bin kişi yargılanmış, 1500 kişi idam edilmiştir. 1930’da Menemen’de mürteciler Kubilay’ın başını kesmiş, 1937-38’de Dersim ayaklanmaları olmuştur.

1929-1939 Dünya Ekonomik Buhranı Türk halkına da geçim zorlukları yaşatmıştır. İsyan edenler, yargılananlar, idam edilenler ve yakınları hatta yargılayanlar için dahi o yıllar mutluluk dolu olabilir mi?

Olabiliyorsa,  yaşadığımız dönem de bir başka “mutluluk çağıdır”. Bugünün son sözü psikiyatri profesörü Dr. Rasim Adasal’ın bir konuşmasından mülhemdir.

Son söz: Nostalji; alerji, nevralji gibi bir hastalıktır.