ODTÜ’de geçirdiğim 4 yıl (1957-1961) içinde, benim üzerimde en büyük etkiyi yaratan kişi, “İdari İlimler Fakültesi” kurucusu Fuat Çobanoğlu’dur. Sonradan farkına vardım ki; Fuat Bey’in kullandığı öğretme yönteminin birinci adımı “öğrenilmişi iptal” imiş. Günümüzde buna “un-learning” deniyor. Eğer kişi ustası olduğu veya iyi bildiği bir konuda, yeni bir şeyler öğrenmek istiyorsa; işe, o konuda evvelce öğrendiklerini unutmakla başlamalıdır. 30 yaşını geçmiş kişilerin “bildikleri konularda” yeni bir şey öğrenmeleri çok zordur. Eğer bu kişiler, unvan veya mevki sahibi iseler, zorluk iki kat fazladır. Üstelik zengin olmuşlarsa, yeni bir şey öğrenmezler.

APTALLAR SADECE MANTIK KULLANIR

Bir derste, Fuat Bey’in bir önermesine ben “ama hocam bu dediğiniz mantıksız” diye karşı çıktım. Hoca “aptallar sadece mantık kullanır” diye şaşırtıcı bir cevap verdi. Ben, bunu “mantığı aptallar kullanır” diyerek bana aptal dedi diye bozuldum. Peki hocam siz ne kullanırsınız diye bir soruyla tartışmayı sürdürdüm. O da “Ben, muhakeme ederim (I reason)” dedi. Ben, o güne kadar “mantık kullanmak” ile “muhakeme etmek” arasında bir fark olduğunu bilmiyordum. Üstelik mantıksal düşünmeyi ve konuşmayı kusursuz bir yöntem olarak bellemiştim. Bugün size “Bir şey A ise, A’dır; A’dan başka bir şey olamaz” şeklinde tanımlanan mantığın “aynılık yasasını”, muhakemesiz kullanmanın insanı nasıl saçmalamaya götürdüğünü anlatacağım.

TALİBAN DA BİR BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VERMİŞTİR

“Kabil 90 gün sonra düşer” diyen Amerikalı generalleri mahcup etmek istercesine, 90 saat bile geçmeden, ABD dostu Afgan hükümeti, Kabil’i Taliban’a teslim etti. Aslında doğru olanı yaptı. Bunun üzerine yazdığım makalede, Taliban’ın yabancı bir devletin askerlerine karşı savaşmış olmasının, ona halkının indinde “moral” (ahlaki)  üstünlük sağladığını vurguladım. Bu tespitimi kuvvetlendirmek için yazının içinde Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde geçen “...hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler” ifadesine yer verdim. Hiçbir okurun bunu, “Ege de Taliban ile Atatürk’ü aynı görüyor” diye anlayacağına ihtimal vermedim. Herhalde yazıyı böyle anlayan pek kimse de çıkmadı. Ama o gün bugündür, televizyonlarda “Taliban hareketiyle, bizim milli mücadelemiz aynıdır” diyenlerle, Taliban’ın bütün çirkinliğine rağmen bir “bağımsızlık savaşı” verdiği gerçeğini kabul etmeyenler beyhude tartışıp duruyor. Taliban, hem bağımsızlık savaşı vermiştir; hem de çağdaşlaşmak isteyen halkın gözünde “kötü” bir örgüttür. Üstelik tüm medeni dünyaya “İslamafobi”yi yaymıştır. Bu, bize de dokunur.

İNSAN İKİ AYAKLIDIR, KUŞ DA İKİ AYAKLIDIR; ÖYLEYSE İNSAN DA BİR KUŞTUR

Bu mantıksal sanılan saçmalamayı bilmeyen yoktur. Ama ne yazık ki; Taliban’ın askeri başarısından sonra Türkiye’de siyasi tartışmalar, böyle bir zırvalama girdabına sürüklendi. Hemen hatırlatayım: AKP, başından beri ABD’nin desteklediği hatta onun kuklası olan meşru Afgan hükümetinin yanında, kısaca Taliban’ın karşısında yer almıştır. AKP, Amerika’nın yok etmek istediği IŞİD’e (Irak ve Şam İslam Devleti) karşı da savaşmıştır ve savaşmaktadır. Somali’de de İslamcı isyancılara karşı, mevcut rejimi fiilen desteklemektedir. Türk askerleri, Libya’da milliyetçi Libyalılar tarafından istenmeyen “yabancı kuvvet” durumundadır. Suriye ve Irak’ta da o ülkelerin meşru hükümetleri tarafından istenmeyen “yabancı” hatta “istilacı” kuvvet durumundadır. Katar’daki Türk Birliği, diğer Müslüman Arap devletlerini rahatsız etmektedir. Her isyancı örgüt, ne kadar vahşi olursa olsun, aynı zamanda “bağımsızlık savaşı” veriyor olabilir.

Taliban, hem A, hem de B’dir. Çünkü o, bir AB’dir. Bunu idrake muhakeme denir.

Son söz: Şeytan benzerlikte değil, farkta gizlidir.