Ziraat Bankası’nın çiftçiye açtığı krediler, negatif reel faizlidir. Çünkü bunların önemli bir kısmı, (muhasebe kayıtlarında kredi gibi gözükse de) gerçekte devletin çiftçilere yaptığı destekleme ödemeleridir. Süleyman Demirel, bu desteklere ağzını doldura doldura “sübvansiyon” derdi. Hal böyle olduğu için de Ziraat Bankası kâr etmezdi. Buna mukabil devletten “görev zararı” desteği alırdı.

Kendi tabiriyle ülke ekonomisinde “transformasyon” yapan Turgut Özal, başbakan olduktan sonra parlak gençlere, devlette yüksek görevler verdi. Bu kişilere “Özal’ın prensleri” dendi. Bu prenslerden biri de Darüşşafakalı ve Amerika’dan doktoralı Coşkun Ulusoy’du. Coşkun Bey, Ziraat Bankası’na genel müdür yapılınca, bilançoları yeniden tanzim (restate) etti. Bir de gördük ki; meğer Ziraat, Türkiye’nin en kârlı bankasıymış.

Ziraat Bankası, sadece tarım sektörüne kredi vermez. Ziraatla ilgisi olmayan firmalara da (işadamları diye okuyun) hükümetin telkiniyle “kurtarma kredileri” açar. Zira Ziraat, bir bankadan ibaret değildir.

SENDEN YARDIM UMAR HER DÜŞEN DARA

Sözleri “Ankara, Ankara güzel Ankara, Seni görmek ister her bahtı kara, Senden yardım umar her düşen dara” diye başlayan bir marş vardır. Bana göre bu marş “yurdum işadamları” için yazılmıştır. Sadece dara düşmüşler değil “kara bahtını ak yapmak isteyen” işadamı namzetleri de Ankara’ya gider.

Bu girişimcilerin, devletten bir imtiyaz veya kamu bankalarından para koparmak için yaptıkları ilk iş, “iktidarla iltisaklı” hale gelmektir. Son durakları ise bir kamu bankası müdürünün odasıdır.

Sanmayın ki, bu düzen AKP döneminde oluşmuştur. Tek parti zamanından beri işler böyle görülmüştür. Çetin Altan buna “devlet eliyle, fert zengin etme” derdi.

HER BANKA BİRAZ MERKEZ BANKASIDIR     

Covid-19 salgını, başta turizm olmak üzere ekonominin “firmalar” kesiminde yapısal tahribat yarattı. Bu da “dara düşüp Ankara’dan yardım umanların” sayısını artırdı. Bunun pratik sonucu Merkez Bankası üzerinde “parayı gevşet” baskısı yaratılması demektir.

İşin kötü tarafı tam da bu sıralarda hükümet, enflasyonu düşürmek için “sıkı para” politikası uygulayacağını ilan etti. İşte tipik bir “karar açmazı”; yani yukarısı bıyık aşağısı sakal. Ama hayat hep böyledir. Her karar bir optimizasyondur.

Bu puslu havada kurt işadamlarıyla muhatap olacak banka yöneticileri üç şeyi akılda tutmalıdır:

1. Her ağlayan, mağdur değildir.

2. Krizler, çürük elmaların (firmaların) piyasadan elendiği dönemlerdir.

3. Teminatsız kredi vermek, karşılıksız banka parası basmaktır.

Zora düşmüş firmalar kurtarılırken, ülke ekonomisi zora sokulmamalıdır. Sırtını devlete dayamış kamu bankaları, kredi kararlarını yeni batıklar yaratmayacak şekilde almalıdır.

Bu, onların enflasyonla mücadelede Merkez Bankası’na yapacakları en büyük yardımdır.

Son söz: Sütten kesilen inek, salhaneye gider.