O veya bu nedenle, TL’nin değerinin istem dışı bir şekilde düşmesi yüzünden enflasyonda yükselme dönemine girildi. Yükselen enflasyonun, ortaya çıkaracağı sorunların başında “düşük ve sabit” gelirlilerin geçim sıkıntısının artması gelir. Her fiyat artışı aynı anda bir gelir artışı olsa da, bu ilişki herkes için aynı oranda geçerli değildir. Üstelik, TL’nin değer kaybı sayesinde daha düşük cari açık ve hatta “cari fazla” verir hele gelinir ve dış borçlar azalmaya başlarsa bu, Türkiye, dış dünyaya milli gelir aktarmaya başladı demektir. Yani karşı karşıya kalınan sorun, enflasyona rağmen “artan reel milli gelirin yeniden dağılımı” değil, “azalan harcanabilir milli gelirin yeniden dağılımı”dır. Önümüzdeki ay ve hatta yıllarda, kaçınılmaz hale gelecek olan “fiyat artışları” dar ve sabit gelirlilerin, hatta orta sınıfın “gelir artışları”ndan daha yüksek olacaktır.  Bu durumda iki yola başvurulur.

Fiyat artışlarını kanun zoruyla ertelemek ve/veya dizginlemek.

Dar ve sabit gelirlilere (bütçeden) ek gelir desteği sağlamak.

FİYATLARI BASKILAMAK YANLIŞTIR

Konuya başlamadan önce çok önemli bir yanlışı düzelteyim. Bir ülkenin “net uluslararası yatırım pozisyonu” eksi olduğu sürece o ülkenin “net döviz rezervi” olamaz.  Böyle bir ülkenin (Türkiye diye okuyun) merkez bankasının net rezervi olabilir. Merkez Bankası’nın net rezervi varsa, Hazine ve özel kesimin mutlaka bundan daha büyük “net dış borcu” vardır. 128 milyar dolar ne oldu diye sorarken bunu akılda tutun lütfen. Gelelim dar ve sabit gelirlilerin korunmasına. AKP’nin Merkez Bankası’nın rezervlerini satarak döviz fiyatları baskılaması ne kadar yanlışsa, gıda ve ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını bastırması veya zarar etmesi kaçınılmaz “tanzim satış dükkanları” açması da o kadar yanlış olur.  Bu tür uygulamalar, üretimden tüketime kadar uzanan tedarik zincirinde kopma veya duraklamalara sebep olur. Haksız rekabet yaratır. Üreticilerin şevkini kırar. İleriye dönük yatırım ve üretim planlarını bozar. Arz noksanı ve dolayısıyla ek pahalılık yaratır.

GELİR DESTEĞİ SAĞLAMAK DOĞRUDUR

Merkezi hükümetin veya düşük gelirlilere yardım eden belediyelerin yapması gereken şey, bu kesime gelir desteği sağlamaktır. Modern ödemeler ve bilişim sistemleri bu işi çok kolaylaştırmıştır. Desteğe layık görülen kişilere “Akıllı Alışveriş Kartı” (Debit Kart) verilerek işe başlanmalıdır. (Ankara Büyükşehir Belediyesi böyle bir uygulamaya başlamış.) Bu kartlarda, sadece “gıda ve ihtiyaç maddeleri alımı” yapılabilmesini sağlayan bir yazılım bulunur. Hatta bu yazılımda, satın almaların hangi semt veya dükkanlarda yapılabileceği de bulunabilir. Bu suretle, hem kartların amaç dışı kullanımı engellenir, hem de kart sahiplerinin, kendilerine en uygun yer ve zamanlarda ihtiyaç duydukları malları almaları sağlanır. Kişi onurunu inciten, vakit kaybı yaratan ve moral bozan “ucuz mal alma kuyrukları” oluşmaz. Devletin yapacağı bu “gelir desteği” için yeterli kaynak vardır. Yükselen döviz fiyatları dolaylı vergi tahsilatını artıracağı gibi enflasyon da efektif gelir vergisi oranlarını yükseltecektir. Pek tabii bu projenin başarılı olması için AKP’nin de “itibar için israftan, gösteriş için yatırımdan” vazgeçmesi önkoşuldur.

Son söz: Ekonomiyi arz değil, talep yönetir.