Enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı ve dış açık kıstaslarına göre Türkiye ekonomisi iyi durumda değil. Buna karşılık 2021’de %5, hatta daha yüksek oranda GSYH büyüme beklentisi ve ilk 4 ayda fazla veren bütçe performansı dikkate alınınca gayet iyi duruyor. Bütçe dengesi, faiz giderleri düşüldükten sonra ilk 4 ayda 6 milyar lira fazla vermiş.

Yani devletin gelirleri, yatırım harcamaları dâhil giderlerinden fazla. 67 milyar liralık faiz harcamaları düşülmeden (buna faiz dışı fazla deniyordu) hesap edilirse, bütçe fazlası 73 milyar liraya çıkıyor. Devlet, TL cinsinden ihraç ettiği tahvillere enflasyonun altında faiz veriyor. Yani reel faiz “eksi”. Kamunun TL cinsinden borçları, toplam borcun %61’i, dövizli borçlar ise toplamın %39’udur. Bir an için faiz yükünün aynı olduğu kabul edilse, 67 milyar TL’lik faiz giderlerinin 41 milyarı reel olarak sıfır hatta sıfırın altında demektir.

Bu durumda devletin faiz harcamaları sadece 25 (67 eksi 41) milyardır. Yani bütçe, faiz giderleri de düşüldükten sonra 47 milyar lira fazla vermiş oluyor.

DÖVİZ İÇERİ, VERGİ YUKARI

Türkiye’nin cari açığı 2021’in ilk 3 ayında yaklaşık 8 milyar dolar oldu. Bu gidişle, yılın tamamında en az 35 milyar dolar cari açık vereceğiz. Yani yurtdışından -mevcut “net dış borç stokuna” ilaveten- 35 milyar dolar daha borçlanacağız. Burada dikkat edilirse, “dış borç stoku” değil, “net dış borç stoku” deyimini kullandım. Sürekli cari açık (resmi kayıtlara göre) veren bir ülkenin “net dış borç stoku” sürekli artar. Bu cebirsel bir ilişkidir.

Türkiye’deki bankalarda 255 milyar dolar döviz mevduatı (DTH) olması, bankalarda bu kadar dövizin var olduğunu değil, bankaların bu kadar döviz yükümlülüğü (borcu) olduğunu gösterir. Türkiye’nin “net döviz rezervi” yoktur ama kasasında az çok dövizi her zaman vardır.

Türkiye’nin aldığı dış borç “ithalat” için kullanılmaktadır. İthalat, başta petrol olmak üzere devletin en büyük vergi kaynağıdır. İthalattan doğan vergiler hem dolar cinsinden ithalat arttıkça hem de “döviz kuru” yükseldikçe artar. İthal malları (bitmiş mal, yarı mamul veya hammadde) yurtiçinde doğrudan veya dolaylı olarak satıldıkça ayrıca Katma Değer Vergisi yaratır. Bu sayede bütçe fazla verir, hükümet de harcayacak bol para bulunca israf etmekten kendini alamaz.

GEL EY SICAK DÖVİZ, GEL!

Yurdum iktisatçılarının “İktisadi durumumuz kötü” dedikleri şey, ülkeye bol sıcak para gelmemesidir. O yüzden sürekli olarak “Merkez Bankası faizleri yükseltmeli ve yüksek tutacağına dair piyasaya söz vermelidir” diye bilimsel mütalaa verirler. Hesaba göre, TL faizi artınca, yurtdışındaki para tüccarları dolarlarını TL’ye çevirip, TL’li kağıtlara yatıracaktır. Böylece döviz arzı artacağından döviz kuru sabit kalacak hatta düşecektir. (Bakınız Naci Ağbal dönemi.) Kur gerileyince bir süre sonra enflasyon da inecektir. AKP’lilerin yöntemi ise dövize yüksek faiz verip döviz akışı sağlamaktır. Yani ülkemizde hem muhalifler, hem de iktidar “yüksek faiz” taraflısıdır.

Aralarındaki fark, birincisinin TL’ye, ikincisinin dolara “yüksek faiz” vermeyi tercih etmesidir. Mutabık oldukları husus ise Türkiye’nin dış borç almadan yaşayamayacağıdır. Hem muhalefet hem de iktidar aynı anda yanılmış olamaz. Ben de artık onlara inanmaya başlasam iyi olacak.

Son söz: Dış-borç-kolik, dış borç buldukça krize girmez.