1980, Türkiye ve dünya ekonomilerinin daha fazla “serbest piyasa sistemine” evrilmeye başladığı yıldır. Takip eden yıllarda bir yandan sosyalizm gerilerken, diğer yandan serbest piyasacılık namıdiğer kapitalizm gelişti. 1992’de Fukuyama “Tarihin Sonu” kitabını yayınladı. Tarihin sonu, sosyalizm, komünizm, Marksizm “tarihe gömüldü” demekti.

1960 Darbesi’yle Türkiye’de egemen olmaya başlayan “planlı ekonomi” fikriyatı 1980 Darbesi sonrasında cazibesini iyice kaybetti. Bunu da eski planlamacı Turgut Özal başardı. Bu dönüşüm üç sütuna oturuyordu:

1) Fiyat istikrarını sağlama

2) Ekonomide mevzuatı azaltma ve özelleştirme

3) Para, mal ve emeğin ülkeler arasında serbest dolaşımına izin verme.

ÇİKİTA MUZLA TANIŞMA

İthalat serbestleşince, ülkeye sadece sanayi malları değil yabancı menşeli tarım ürünleri de girmeye başladı. İthal muz seyyarlarda bile satılmaya başlanınca, halkı “Bu iş böyle giderse ileride aç kalırız” korkusu aldı. Çünkü “Türkiye, tarımda kendine yeterli 7 ülkeden biridir” diyor ve kendimizi güvende hissediyorduk.

Aslında bu da tam doğru değildi. Yağlı tohumda yerli üretim ihtiyacı karşılamadığı için sürekli ithalat yapılıyordu. 2003’te başlayan “yüksek faiz-düşük kur” döneminde “iç piyasada fiyatları denetim altına almak amacıyla” tarım ürünleri ithalatı çeşit ve miktar olarak çok arttı. İthalatla birlikte tarım ürünleri ihracatı da arttı. Şu ana kadar ülkede gıda maddesi sıkıntısı olmadı.

Türkiye’de her zaman başta fındık, kuru üzüm olmak üzere tarım ürünleri ihracatı, ithalatından fazla olmuştur. Nitekim 2019’da 12.7 milyar dolarlık tarım ürünü ithal edilmiş ama buna karşılık 18 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç edilmiştir.

ÜRETİCİ DE, TÜKETİCİ DE PERİŞAN

Tarım ekonomisi, hem tüketiciyi hem de üreticiyi ilgilendir. İktisadi olduğu kadar sosyal bir konudur. Köyden kente göçü zorlar.

Birinci olarak şunu söyleyeyim: “Türkiye bir tarım ülkesidir” cümlesi yanlıştır. Çünkü tarım ülkesi-sanayi ülkesi diye bir ayırım yoktur. Sanayide ileri ülkelerin hepsi tarımda da ileridir. Tohum ve tür ıslahı, toprak ıslahı, gübre üretimi ve gübreleme, sulama sistemleri, yem üretimi, hastalıklarla ve zararlılarla mücadele, ekme, biçme, toplama ve paketlemede mekanizasyon süreçleriyle ele alındığında tarım tam bir endüstridir.

İkinci olarak söyleyeceğim şudur: “Tarımda kendi kendine yeterli olmak” diye bir hedef olmaz. Amaç, ekonomide kendine yeterli olmaktır. Bunun da adı “cari açıksız büyüme”dir.

Üçüncü olarak da söyleyeceğim şudur: Tarım, belediyelerin işi değildir. Hem üretici hem de tüketici mağdur. “Parayı aracılar kazanıyor” zırvalaması da son bulmalıdır. Siyasi kayırma, kamu müdahalesi, tekelleşme ve mafyalaşma olmadıkça,  toptancı hallerinde veya marketlerde haksız kazanç oluşmaz.

Son söz: Saman değil, dış borç ithal etmek ayıptır.