Enflasyon, “fiyatlar genel düzeyinin artması” şeklinde tanımlanır. Bu tanıma “artmaya devam etmesinin beklenmesi” ibaresi de eklenirse, enflasyon denen süreç daha iyi anlaşılır.

Enflasyonun sözlük anlamı “şişme”dir. Soru şudur: Enflasyon, fiyatların şişmesi midir, yoksa şişen başka bir şey yüzünden fiyatlar şişmekte/artmakta mıdır? Newton’un Harekat Yasaları’nın birincisi olan Atalet (Eylemsizlik) Yasası’na göre, duran bir kütle dıştan bir etki  uygulanmadıkça harekete geçmez, hareket eden kütle de durmaz veya yön değiştirmez.

Bu mantıkla düşünülürse, “fiyatlar kütlesi” (genel düzeyi) de dışarıdan bir etki gelmeden hareket etmiş olamaz. Ustamız Friedman’a  göre “enflasyon, her zaman ve her yerde parasal bir olay” dır. Öyleyse, bu dış etki “para” dan başka bir şeyden doğmuş olamaz. Bu etki de para miktarının şişmesinden başka bir şey değildir.

O zaman enflasyon, “para miktarının şişmesi yüzünden, fiyatlar genel düzeyinin artmasıdır” diye tanımlanabilir.

ENFLASYONDA ATALET MOMENTİ

Newton’un “eylemsizlik/atalet” yasasına göre düşünüp, çıkarım yapmaya devam edilirse “bir ülkede enflasyonda atalet momenti oluşmuşsa, dışarıdan bir etki uygulanmadıkça, enflasyon kendiliğinden durmaz” sonucuna varılır.

Galiba Türkiye ekonomisi, böylesi bir enflasyon süreci içindedir. Dışarıdan beklenen etki ise “bol sıcak döviz” gelmesidir. Filhakika 2003’ten sonra elde edilen “hem büyüdük hem de enflasyonu düşürdük” sürdürülemez başarının gerisinde bu “döviz akımı” (cari açık patlaması diye okuyun) vardır.

Aynı özlemi, yurdum iktisatçıları sıkça dile getirmektedir. Onların enflasyonu düşürmek için yazdıkları “tatlı” reçetede, TL faizleri artırılsın ki; yabancılar dövizlerini TL’ye çevirip TL’li kağıtlara yatırım yapsın, yazmaktadır.

ENFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI

Bu naif öneriye göre, yüksek faiz, hem ekonomiyi soğutacak, hem ülkeye sıcak döviz çekecek, böylece döviz bollaşacak, TL değerlenecek, enflasyon da düşecektir. Tam aksine, düşen döviz fiyatı ekonomiyi ısıtacak, cari açığı patlatıp, dış borç stoğunu artıracaktır. Bir süre sonra devalüasyon kapıyı tekrar çalacak, aynı kısır döngü başlayacaktır. Bunu öngörmek bu kadar zor mu?

Her ne kadar “fiyat istikrarını sağlamak” (enflasyonla mücadele) Merkez Bankası’nın (MB) görevidir dense de MB bunu, “sıkı maliye politikası”nın desteği olmadan sadece izleyeceği para politkasıyla başaramaz. Sıkı politikası, “denk hatta fazla veren bütçe” demektir. Bunun için, belediyeler artı merkezi hükümetin yapacağı cari ve yatırım harcamalarının, belediyelerin ve devletin toplayacağı vergiler ile halka sattıkları mal ve hizmetlerden elde edecekleri hasılatın toplamına eşit olması gerekir. Bu denkliği sağlamak için, enflasyon ve devalüasyon yüzünden artan maliyetler, elektrik, su, doğalgaz, akaryakıt ve toplu taşıma fiyatlarına gecikmeden yansıtılmalıdır.

Bunların fiyatları artınca, “ölçülen enflasyon” tekrar artar. Ama, enflasyonun kök sebebi olan “para miktarının şişmesi” önlenir. Enflasyonu önlemek için fiyatlara zam yapmak kulağa tuhaf geliyor. Ama nedensel ilişki bunu emrediyor. AKP israftan kaçınsa bile (ki fıtratına aykırıdır, kaçınamaz) enflasyonla mücadele edilirken halkın sıkıntı çekmemesini sağlamak imkansızdır.

Son söz: Yunan deyince çıkma, Türk deyince çık, Ey doğalgaz!