Sevgili okurlarım, bu iktidara çok teşekkürler borçluyuz...

Müjdeler birbirini izliyor.

Her sabah yataktan kalktığımızda kendimize ya da yakınlarımıza soruyoruz:

“Acaba bugün neler var, dünyayı yöneten büyük liderimiz bize hangi müjdeleri verecek?”

Boru değil bu, attıkları her adım, aldıkları her karar, hepimize mutluluk dağıtıyor.

Son müjdemiz Karadeniz’deki Filyos limanıyla ilgili.

Karadeniz’de doğalgaz bulunmuş. Bu doğalgaz işletilecek ve bize büyük paralar kazandıracakmış.

İyi de bu liman kimlere, hangi yandaşlara nasıl ihale edilmişti, maliyeti ne kadar oldu... Rakamlar niçin böyle inanılmaz boyutlarda artış gösterdi?

Bu sorulara yanıt verilemiyor.

Verilemez, çünkü her paralı iş gibi bunu da özenle gizlemeye elleri mahkûm.

★★★

Ancak Filyos limanı konusunda ortaya çok, ama çok ilginç bir iddia attılar.

 “Bu liman Abdülhamit’in en büyük hülyası imiş ve bunu yerine getirmek bu iktidara nasip olmuş!”

Bu gibi palavralardan, böyle yalanlardan nasıl medet umarlar, aklın alacağı şey değildir.

Abdülhamit Osmanlı’yı tam 33 yıl boyunca İstanbul Yıldız’daki sarayından yönetti.

Cuma namazları ve Topkapı Sarayı’nda yılda iki kez yaptığı Hırka-i Şerif ziyaretleri dışında bir gün olsun sarayından dışarıya adımını atmadı, atamadı.

Olayı bilmeyenler sorabilir.

Nasıl olur, koskoca padişah 33 yıl boyunca sarayından dışarıya hiç çıkmamış olur mu?

Evet, hiç çıkmadı...

Çünkü vehimli ve korkaktı.

Öldürülmekten, darbeyle devrilmekten korkardı.

Amcası olan padişah Abdülaziz’in (donanmanın da katkısıyla) darbeyle devrilmesini bir an için bile unutmamıştı.  

★★★

Şimdi bizim yandaş medyaya bakarsanız Filyos limanı Abdülhamit’in en büyük hülyası imiş, dünkü açılışla birlikte onun bu büyük hülyası gerçekleşmiş!

Kardeşim bırakın artık bu masalları, bu yutturmacaları bir yana...

Abdülhamit acaba Filyos’un adını duymuş muydu, Filyos’un nerede olduğunu bilir miydi?

Madem Filyos limanını hayal edermiş, o halde Samsun, Trabzon, Sinop gibi Karadeniz kentlerine liman yaptırmayı acaba niçin düşlememişti!

★★★

Bırakın limanlar yaptırmayı falan bir yana, o padişahın en büyük günahlarından biri daha vardır ki hiçbir zaman unutulmaması gerekir.

Darbe korkusu nedeniyle Osmanlı donanmasını 33 yıl boyunca Haliç’e hapsetmiş, çürümeye terk etmişti.

Onun padişahlığı döneminde donanmanın işlevi sıfırlanmıştı.

Bunun ceremesini sonradan çok çektik.

Balkan Harbi’nde ve Birinci Dünya Savaşı’nda denizlerde bu nedenle hiçbir etkinliğimiz kalmadı.

Paslı yığınlar dışında elde savaşacak gemi kalmamıştı.

Zaten ‘Hasta adam’ olan Osmanlı’nın, Abdülhamit sonrasında girdiği bütün savaşları kaybetme nedenlerinden biri de işte budur.

Onun bu affedilmez sorumsuzluğunun bedeli çok pahalı oldu.

Filyos limanı Abdülhamit Han’ın büyük rüyası imiş, şimdi gerçekleşmiş!



Sevgili okurlarım, Marmara Denizi’ndeki rezaletin hangi boyutlara ulaştığını hep birlikte izliyoruz.

Adına deniz salyası denilen nesne neredeyse bütün Marmara’yı kapladı.

Nasıl yok edileceğini bilen yok.

Bu oluşum bir günde meydana gelmedi.

Nedeni yılların sorumsuzluğudur.

Marmara Denizi çöplük oldu.

İşin daha da kötüsü, o koskoca denizin üzerine kaplayan sümük görünümlü nesnenin doğal yaşamı ve canlıları yok edici etkisi, denizin altında çok daha fazla.

Balıklar dahil bütün canlılar göz göre göre yok oluyor.

★★★

Peki ama bu ülkede adına ‘Çevre Bakanlığı’ denilen, binlerce kişinin çalıştığı bir kuruluş yok mudur?

Vardır ama onun işlevi farklıdır.

İşi gücü muhalefet belediyelerine para cezası kesmek, haklarında davalar açmak, onların çalışmasına engel olmaktır! 

Marmara elden çıkmış, acayip bir biçimde yok oluyor.

Marmara intihar etmiyor, devlet tarafından resmen öldürülüyor.

Yani tablo vahim...

Marmara’da hayat bitmek üzere.

İktidar, bu gelişmelerden sonra da topu elinden çıkarırsa sakın ola ki şaşırmayın...

Şöyle diyebilir...

“Yapılan araştırmalar sonrasında Marmara rezaleti konusunda sorumluluğun Ekrem İmamoğlu’na ait olduğu ortaya çıkmıştır. Hesabını ondan soracağız!”