Sevgili okurlarım, her alanda kargaşa yaşıyoruz. Neler olacağını, nelerin yapılıp yapılmayacağını hiçbirimiz bilmiyoruz.

Aslında Türkiye’yi yönetenler de bilmiyor.

Dünyayı kasıp kavuran bir salgın ortaya çıktı.

Yüz binlerce insan can verdi, veriyor.

Neyse, adına “Aşı” denilen şey sonunda keşfedildi de insanlık alemi biraz olsun rahat bir nefes aldı.

Ancak gelin görün ki salgının yayılmasında, ölüm oranlarının düşmesinde bu aşının hangi ölçüde yararlı olacağı henüz bilinmiyor.

★★★

Şimdi bu salgınla birlikte Türkiye’de ekonomi çöktü. Milyonlarca insanımız çok büyük maddi zarara uğradı.

Caddeler boşaldı, iş yerleri kapandı, bütün sektörler iflas etti, enflasyon ve işsizlik arttı, yüz binlerce insanımız işinden gücünden oldu.

Size hemen söyleyeyim, ekonomi bu salgın olmasaydı da çökmeye mahkûmdu.

Uyarılar birbirini izliyor, “Dikkat edin, ekonomi kötüye gidiyor” feryatları birbiri ardına yükseliyor ama Saray ve iktidar umursamıyordu...

Ve kaçınılmaz son, günün birinde geldi, çöküş gerçekleşti.

İşi hafife aldıklarını il kongreleri yaparak göstermeye çalıştılar.

★★★

Önümüzdeki 1 Mart günü okullar açılacak, bir sürü okulda yüz yüze eğitim başlayacak. Peki sonra ne olacak?

Allah kerim!

Yasaklar ve kısıtlamalar kalkacak mı?

Kafeler, restoranlar, kahvehaneler açılacak mı?

İşsiz kalan milyonlarca insanımız için ne yapılacak?

Allah kerim!

Evet, her konuda ve her olayda Allah kerim.

Ne olacağını, neler yapılması gerektiğini bu ülkeyi yönetenler değil, sadece Allah biliyor.

★★★

Saray ve iktidarın derdi ise sadece para.

Ne yaparlarsa kaç para gelir veya gider, maliyeti ne olur, yandaşlara hortum nasıl sağlanır, peşkeşler daha iyi nasıl gerçekleşir, bunların hesabındalar.

1 Mart’a şunun şurasında sadece iki gün kaldı.

Hangi kararların alınacağını, yasakların kalkıp kalkmayacağını, aşılama sürecinde neler olacağını, bundan sonra ne gibi önlemler alınacağını, sonrasında salgının hangi boyutlara ulaşacağını, esnafın ve işletmelerin yaşadığı acı olayların sonlanıp sonlanmayacağını bilmiyoruz.

Biz bilmeyebiliriz de memleketi yönetenler de bilmiyor!

★★★

Sabırsız olmayın!..

Kargaşa, karambol birkaç gün sonra başlayacak. Her kafadan yine farklı bir ses çıkacak...

Adına Bilim Kurulu denilen seçkin hocalar topluluğu bugüne kadar olduğu gibi yine sessiz kalacak, bireysel şovlarla zaman kazanacak.

Hocalarımızın birbiri ardına yaptığı bazen de çelişkili açıklamalar birbirini izlemeyi sürdürecek.

Aşı olayı derseniz, o uygulama konusunda da bilinen pek bir şey yok...

Aşıda da Allah kerim!



Sevgili okurlarım, şu anda bizim gazetecilik mesleğindeki en kıdemli kişiyi soracak olursanız, ben Sami Kohen derim. Başkasının olacağını hiç sanmam.

Allah hepimize onun gibi sağlık, bu meslekte nice uzun yıllar, nice başarılar versin.

Sami abi 1928 doğumlu. Yani şu anda 93 yaşında.

Daha da ilginç olanı, yazmayı sürdürüyor.

Gazeteciliğe 1950 yılında başlamış...

Ve 1954 yılından bu yana Milliyet gazetesinde dış politika yazarı.

Hiç ara vermeden ve başka bir gazeteye geçmeden...

Bu bir rekordur...

Ve bunu başarmak her babayiğidin harcı değildir. 

★★★

Şimdi Sami Kohen’in son kitabını okuyorum:

“Ver Elini Dünya. 70 Yıllık Gazetecilik Serüveni. (Libra Yayıncılık. Söyleşi ve yayına hazırlayan Nihal Boztekin.)

Sami abi çok uzun yıllar süren gazetecilik yaşamı boyunca bütün dünyayı gezmiş. Kitabında bu geziler sırasında yaşadığı ilginç olayları anlatıyor.

Hele Arnavutluk, Çin ve Kuzey Kore’de yaşadıkları var ki, gerçekten okunmaya değer.

Bana da imzalı kitabını gönderen Sami Kohen abimize hem sağlık, hem de bu meslekte daha nice yıllar diliyorum.

★★★

Sevgili okurlarım, söz açılmışken burada iki kitaptan daha özellikle söz etmek istiyorum. İlki Mehmet Bican’ın kitabı “Adım Adım İrtica.” (Galeati Yayıncılık.)

Mehmet Bican TRT, RTÜK, Anadolu Ajansı gibi kurumlarda çok uzun yıllar gazetecilik yaptı, sonra Başbakanlıkta basın müşaviri oldu.

28 Şubat olayının tam da yıl dönümünde mutlaka okunması gereken, irticanın Türkiye’yi adım adım nasıl teslim aldığını olaylar ve belgelerle anlatan ilginç bir kitap.

★★★

Ve “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı.” (Cumhuriyet Kitapları.)

Rahmetli gazeteci abimiz İlhan Selçuk’un derlediği bu kitap yeni değil. Yıllar önce basılmıştı. Şimdi yeni baskıları piyasada.

Bir Türk subayının 1912 Balkan Harbi’nde başlayan ve Milli Mücadele yıllarına kadar cephelerde süren yaşam öyküsü...

Cephelerde Enver Paşa’nın Turancılık öyküsüyle birlikte yaşadıkları hayal kırıklıkları... Yüzbaşı Selahattin Irak’ta 6. Ordu Komutanı Halil Paşa’nın yaveri...

Cephedeki kişisel tartışmalar, kıskançlıklar, Birinci Dünya Savaşı yenilgisi sonrasında oluşan vurguncular İstanbul’un da başına gelenler...

İki ciltten oluşan ve herkesin mutlaka okumasını önerdiğim muhteşem bir kitap.