Sevgili okurlarım, yandaş olmayan medyada çıkan belgeli ve görüntülü haberler...

İnsanımız çöpten meyve sebze toplamak zorunda kalıyor. Çürük çarık, işe yaramaz ne kadar atık varsa elindeki naylon poşetlere koyup evine gidiyor, onları yiyor.

Korkunç bir tablo.

Semtinizde kurulan her pazardan sonra bu görüntülere siz de tanık olabilirsiniz.

İnsanlarımız aç...

İnsanlarımız bu duruma düşürülmüş.

Hayat pahalılığı derseniz kitleleri ezip geçiyor.

Marketlere ve bakkallara uğrayınca görüyorsunuz, son birkaç hafta içerisinde özellikle süt ürünlerine yapılan korkunç zamlar insanımızın belini büktü.

Süt, peynir, tereyağı, yoğurt ve sıvı yağ fiyatları anormal derecede artış gösterdi.

Bu tablonun sorumlusu kimler?

Belli değil!

Onlar ‘ötekiler!’

Onlar iktidarın derdi değil!

★★★

Öbür yanda ise acayip, hiç kimsenin aklının almadığı lüks, şatafat ve israf olanca hızıyla sürüyor.

Ankara’daki 1.100 odalısı yetmemiş olmalı ki, şimdi yeni saraylar yapılıyor.

Bunlardan biri Marmaris’in hemen burnunun dibindeki Okluk koyunda.

Dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal oraya el koymuştu da demediğimizi bırakmamıştık!

Üç odalı mütevazı bir evdi.

Aylar ve yıllar geçti, iktidar koltuğuna bunlar oturdu...

Ve ilk işlerinden biri oraya da bir saray yaptırılmasına karar vermek oldu.

300 odalı görkemli bir saray...

Okluk koyunu ahaliye kapattılar, yasak bölge ilan ettiler. Denizden de koruma altına almayı ihmal etmediler. Artık balıkçı tekneleri bile yaklaşamıyor.

Ne gereği vardı bu lüks inşaat için milyarlar harcamaya?

Orası kimler için yapılıyor, kimler yararlanacak?

Bilinmiyor...

Her şeyimizi emanet ettiğimiz Katar şeyhi olmasın?

★★★

Ve karşımızda yapımı bitmiş olan görkemli bir saray daha!..

Ahlat sarayı.

Ahlat Van gölünün kuzeyinde şirin bir ilçe. Saray inşaatına oluk gibi para akıttılar.

Peki ne işe yarayacak?

Dayalı döşeli 130 odasında kimler kalacak?..

Kimlerin kalacağı üç aşağı beş yukarı belli de, ne zaman kalacaklar?

Efendim, Van Gölü kıyısındaki Ahlat, 1071 yılındaki Malazgirt Zaferi’nin kazanıldığı yere, yani Malazgirt Ovası’na coğrafi olarak çok yakın.

O görkemli sarayın yapılma nedeni, zafer kutlamalarına gelecek olan seçkin kimseleri orada ağırlamak mı?

★★★

Biliyorsunuz, Alpaslan’ın Romen Diyojen’e karşı kazandığı o zaferin tarihi 26 Ağustos.

Tam da yüz yıllar sonrasında, 1922’de Mustafa Kemal Paşa kumandasında Türk ordusunun zaferle sonuçlanan büyük taarruzunun başladığı tarih!

Bunlar orada da bir cingözlük yapıp Malazgirt zaferini öne çıkarmayı kendilerince başardılar!

Ancak ortada bir sorun vardı...

Alpaslan’ın Malazgirt Zaferi nerede ve nasıl kutlanacaktı!

Malazgirt sıradan bir ilçe... Olanakları kısıtlı.

Oraya kutlamalar için kaç kişi nasıl gelecek!

Oysa bize denize nazır (!) iyi bir kutlama mekânı gerek!

Konuklar orada kalacak, resepsiyonlar orada düzenlenecek, nutuklar orada atılacak.

İşte o nedenle Ahlat sarayını yaptırdılar, içini güzelce dayayıp döşediler.

Senede bilemediniz iki gün sürecek Malazgirt kutlamaları için devletin ve milletin bunca parasını harcamaktan çekinmediler.

Yapılan hesaplara göre Okluk ve Ahlat saraylarına bugüne kadar harcanan para, (eski parayla) bir katrilyonu geçti.

Yazıktır, ayıptır ve en önemlisi günahtır.

★★★

Konumuzla doğrudan bağlantısı pek yok ama yüzlercesinin arasından cımbızla çekip küçücük (!) bir örnek daha vereyim...

Ankara’da yılların 19 Mayıs Stadı vardı.

Cumhuriyet döneminin ilk büyük eserlerinden, belki de en önemli olanlarından biri idi.

Bundan dört yıl önce yıkım kararı aldılar, üç yıl önce yıktılar. Orası şimdi dümdüz bir arazi!

Niçin yıktılar?

Cumhuriyet dönemi eserlerine alerjileri olduğu için yerle bir ettiler.

Kime ne zararı vardı?

★★★

Yıkarken göstermelik söz verdiler...

“Yenisini yapacağız, çok güzel olacak” dediler...

Ve yapmadılar.

Yapacakları konusunda herhangi bir belirti de bulunmuyor.

Şimdi başkent Ankara’da adam gibi, doğru dürüst bir stat yok.

★★★

Devletin ve milletin paraları bu efendilerin lüks yaşam hırsı uğruna saraylara ve köşklere aktarıldı, yandaşlara ve özellikle de yandaş müteahhitlere hortumlandı.

‘Ötekiler’ derseniz, onlar çöplüklerden çürük meyve sebze toplayıp eve götürmeyi sürdürüyor.

Kime ne demeli, kime nasıl anlatmalı, vallahi biz de şaşırdık kaldık.