Sevgili okurlarım gün geçmiyor, hatta dakika geçmiyor ki onu çeşitli ekipleriyle birlikte ekranda, karşımızda görmeyelim!

Her vesile ile evlerimizde, iş yerlerimizde yerini önceden alıp boy gösteriyor...

Milyonlarca insanımız onu gördükçe “Yeter artık” diye bağırmak zorunda kalıyor.

Kimileri televizyonu kapatıyor, kimileri de başka kanalları izlemeye başlıyor.

İşin tadını kaçırdı, ayarını bozdu.

Zannediyor ki ekranda ne kadar çok yer alırsa o kadar çok insanı ikna edecek ve o kadar çok oy toplayacak!

Oysa hiç ilgisi yok.

Toplumun tepkisi giderek artıyor.

Bu tepkiyi azaltması bu saatten sonra mümkün değil.

Elinden gelse, doları beş liraya indirmeyi bile başarsa, maçın sonucu şimdiden belli...

Yenilgi ve hüsran kaçınılmaz.

Bunu artık kendisi de gördü ama sahadan kaçmayı içine sindiremiyor. 

★★★

Her gün, olur olmaz saatlerde ekranlarda boy göstermesi gerçekten ilginç bir olay.

Peki ne yapıyor?

İrticalen, içinden geldiği gibi özgürce konuşabiliyor mu?

Hayır.

Yaptığı tek şey, başkaları tarafından hazırlanan yazılı metinleri okumak.

★★★

Karşısında, adına prompter denilen üç adet elektronik aygıt var.

Okuması gereken metin önceden hazırlanıp teknisyenler tarafından bu aygıtlara yükleniyor. Aynen haber spikerlerinin yaptığı gibi...

Aygıtların biri önündeki kürsü masasında, ekrana hiç yansımıyor.

Diğer ikisi ise sağında ve solunda.

Dolayısıyla kafasını bir sağa bir sola çevirerek, bazen de önündekine bakarak yazılı metni okumak zorunda!

Sağındaki ve solundaki aygıtlar (kameralar tarafından görülmesin ve okuduğu belli olmasın diye) ekranda asla gösterilmiyor!

Eni iki karış boyunda şeffaf cam nesneler.

Zaten gösterilse de işi bilenler dışında pek kimse anlamaz...

★★★

Her gün ve her vesile ile ekranlara çıkıp nutuk atmakla, toplumun büyük çoğunluğunu artık nasıl bıktırdığının acaba farkında mı!

Televizyonu açıyorsunuz, yine o...

Üstelik her çıkışı, attığı her nutuk en az yarım saat sürüyor.

Pembe tablolar çiziyor, vaatlerde bulunuyor, ‘yapacağız edeceğiz, hele siz 2023 yılını bekleyin’ edebiyatına sarılıyor...

Kılıçdaroğlu  ve Akşener başta olmak üzere sağa sola posta koyuyor, gerekirse tehdit ediyor, “Tepelerine bineceğiz” falan diye bağırıyor!

★★★

Görüntülü yayın bir süre sonra bitiyor...

Herkes “Çok şükür bitirdi” derken, bu kez sıra alt yazılara geliyor.

Sonrasında aynı laflarını altyazılardan okumak zorunda bırakılıyoruz.

Ancak iş bu kadarla da bitmiyor...

Bu kez beyefendinin görüntüleri haber saatlerinde, canlı olmadan yayınlanıyor.

Dedim ya, bıktırdı artık.

Zannediyor ki ekrana ne kadar çok çıkarsa oyları artar!

Yok öyle şey.  

★★★

Açık söylemek gerekirse bu yağcılık işlerini en iyi becerenler arasında özellikle iki kanal en başta geliyor.

NTV ve CNN-Türk.

Bazı televizyon kanalları var, onların hangi yolun yolcusu olduğu zaten belli. Yalan yanlış haberleri dışında onları eleştirmeye gerek yok.

Tuttukları yoldan sapmalarını beklemenin de anlamı yok.

Ama bu ikisini çok iyi irdelemek ve tanımak gerekiyor...

“Tarafsız habercilik” ayaklarına yatıp millete sürekli iktidar propagandası yapmaktan sıkılmıyorlar.

Yaptıkları haberlerin çoğunun ardında iktidar propagandası, iktidar övücülüğü var...

Bazen örtülü, bazen de açık bir biçimde!.. 

Ancak durum çakılmasın diye muhalefete, muhalif kesimlere de arada sırada yer vermeyi ihmal etmiyorlar.

★★★

Patronları büyük iş adamları...

NTV’ninki Ferit Şahenk.

Yandaş olmak zorunda çünkü hükümetle milyarlarca dolarlık işleri var. Allah korusun, günün birinde hükümet birkaç karar alıp onu batırabilir.

CNN-Türk derseniz, patronu Demirören Ailesi.

Aynı zamanda Hürriyet, Milliyet, Posta gazeteleri ile Kanal-D’nin sahibi.

Ziraat Bankasına, yani devlete olan 750 milyon dolar borcunu ödemesi mümkün olmuyor ve iktidar bu konuda sorulan sorulara yanıt veremiyor.

Şimdi siz gelin de bunlardan “Tarafsızlık (!)” bekleyin.

Olur mu, mümkün mü!

Hürriyet gazetesi neyse, Milliyet neyse, NTV ve CNN-Türk de odur.