Sevgili okurlarım önce, elime henüz geçen ve sizlere aynen ilettiğim şu duygulu ve gerçekçi mektubu okuyalım:

“Merhaba...

46 yaşındayım ve yaklaşık 14 yıldır cezamın infazını bitirmeye çalışıyorum.

Ben bir suçluyum.

Suçum cinayet...

Eşim var ve babayım.

Yaklaşık bir yıldır bu pandemiden dolayı (açık cezaevinden) izinliyiz...

Şimdi benim ve benim durumumda olanlar için fazlasıyla önemli bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Biz yaklaşık bir yıldan bu yana ikişer aylık uzatmalarla izinliyiz.

Ama bizler büyük bir çıkmazın içindeyiz.

Bir konuyu atlamış sayın büyüklerimiz.

Biz çalışamıyoruz. Çalışmamız YASAK!

Sizi sıkmayayım.

Kısacası kanun ve izinli sayılan açık cezaevi hükümlüleriyle ilgili mevzuata göre, hükümlülüğümüz devam ettiğinden, sigortalı çalışmamız mümkün değildir.

Sigortasız çalışalım desek bu da YASAK.

Hayatımızı idame ettirelim, bu izin bizlerin topluma uyum sağlamamız için bir fırsat desek ne olacak?

İş yok güç yok. Para yok pul yok.

Eee yani, hem parasız adamsın, hem de gereksiz adamsın bu memlekette. Üstelik sabıkalısın.

★★★

Şimdi sen gel de adapte ol, topluma uyum sağla...

Çoluk çocuk bir şeyler ister. Yok canına yandığım, yok işte.

Hani İnfaz Kanunu’nun birinci hedefi hükümlüleri topluma kazandırmaktı?

LÂF!..

Elimde iyi bir mesleğim var. İşveren beni durumumu bilerek çalıştırmak istiyor. Dünden razı. Ama devlet baba razı gelmiyor.

★★★

Eşim esnaf... Pandemi malûm, büyük işletme olmadığı için vergi, kredi vs. borçlarını öteliyorlar sağ olsunlar.(Faiziyle haaa!)

Kira ve destek yardımı yapacaklarmış. Başvurdu eşim.

400 lira kira yardımı yapacaklar eşime üç ay boyunca.

SÜPER!

Bekliyor canım benim.

‘Benim umudum yok. Verseler de fazlasıyla geri alırlar’ diyorum.

Kızıyor bana, ‘Olumlu bak hayata!’ diyor.

Ah canımın içi fedakâr karım. O farkında değil, gerçekçi olan benim!

★★★

Bir de üstüne icralarla uğraşıyorum.

Daha infazım bitmeden, yiyemediğim o mükemmel (!) cezaevi yemeklerinin parasını ve yargılama giderlerini istiyorlar benden.

Hem de faiziyle birlikte.

Dosyalar takipli...

Geçenlerde eve bir tebligat geldi borç yapılandırmasıyla ilgili.

Bilmem şu kadar verirsen şu kadar faiz, bu kadar verirsen daha az faiz. Öde, borçtan kurtul diye.

Yav arkadaş benim imanım gevremiş.

14 senedir içerdeyim. Bitti diyemiyorum.

Hasbelkader pandemi oldu da izne çıkardınız.

Şimdi dışarıda çalışıp para kazanmama izin vermiyorsunuz.

Nasıl ödeyeyim ben o paraları?

Bu paranın faizi ana paranın iki katından fazla.

Çalıştır beni ödeyeyim, o da yok.

★★★

Bir arkadaşım var, benimle beraber izne ayrılmıştı. Konuşuyoruz.

Çıkamıyor işin içinden. ‘Devlet bizi tekrar suç işleyelim diye çıkarmış abi’ diyor.

Yokluk çok kötü.

Sahipsizlik daha da kötü.

Yahu ben yıllar önce bir eşeklik ettim kabul.

Ama siz de insan olarak bana sahip çıkın diye bu konuyu CİMER’e de yazdım.

★★★

Anlayacağın Emin abi, elde yok avuçta yok. İş güç de yok. Ne yapacağız bilmiyoruz vallahi.

Gururlu adamım, onun bunun eline bakmam.

Kala kala bir tek gururumuz kaldı zaten.

Aklıma sen geldin.

Yanlış anlama ben kimseden yardım istemiyorum.

İşin goygoyu bir yana, sen şu konuyu bir gündeme getirsen, ben ve benim durumumda olan bir sürü insan faydalanır.

Ekmeğimizi onurumuzla, alın terimizle kazansak.

Sen yazınca dikkat ediyorlar abi.

O yazıları yazan ellerinden öperim.

Deniz Subaşı.’

★★★

Mektubu alınca hiç tanımadığım Deniz’i aradım. (Mektubunda telefon numarasını da vermişti.)

Tekstilci ve hazır giyim uzmanı imiş.

Ona sordum:

‘Mektubunu isimsiz mi kullanayım, yoksa ismini vereyim mi?’

Korkacak hiçbir şeyi olmadığını söyledi... ‘Zaten başımıza ne geliyorsa korkmaktan geliyor. İsmimi kullanmanızda hiçbir sakınca yoktur’ dedi.

Deniz’in bu dürüst ve düzgün mektubunda anlattıkları gerçekten ilginçti, seve seve yazdım.

Umarım ilgililer tarafından dikkate alınır.