Sevgili okurlarım, Türkiye’de neler olup bittiğini, kimlerin ne yaptığını anlamak asla mümkün değil...

Devleti yöneten ve bütün kurumları A’dan Z’ye ele geçiren bir iktidar karşımızda.

Ancak gelin görün ki bu tek parti iktidarı giderek çuvallıyor, dinci-şeriatçı kesim dışında halkın desteğini yitiriyor.

İktidarın bir dediği öbür dediğini tutmuyor.

İktidar, muhalefetten ve toplumdan gelen erken seçim çağrılarına tümüyle karşı çıkıyor.

Çok haklı, ben de olsam karşı çıkardım...

Çünkü bu ortamda yapılacak bir erken seçim onların sonu olacaktır. Bunu hepimizden iyi onlar biliyor.

İşte o yüzden topu üzerlerinden atıp “Boşuna umutlanmayın, Haziran 2023’den önce seçim olmayacak” diyorlar.

2023’e kadar Allah kerim...

Eğer ortam uygun olsaydı “Buyurun gelin hanımlar beyler, sonbahar için erken seçim kararı alıyoruz. Muhalefet er meydanından kaçmasın” diye çağrılarda bulunacaklardı!

★★★

Sedat Peker videolarının toplam izleyici sayısı (hilesiz hurdasız gerçek rakamlarla) neredeyse 100 milyon kişiye ulaştı.

Bu rağbet niçin?..

Çünkü Türk milleti, yaratılan bu korku imparatorluğunda konuşulması yasak ve sakıncalı olan gerçekleri onun videolarından öğrendi.

Anlaşıldığı kadarıyla daha da çoook şeyler öğrenecek.

Böyle mi olmalıydı!..

Bizim bilmediğimiz kritik konuları Sedat Peker’den mi duymalıydık.

Bu nasıl devlet!

★★★

Demek ki o konuşmasaydı, Binali Yıldırım’ın oğlunun Venezuela gezisini bilmemiz asla söz konusu olmayacaktı.

Türkiye nire, Venezuela nire!

Resmi Gazetede 1 Şubat 2020 günü yayınlanan ticaret anlaşması uyarınca o Latin Amerika ülkesinden sıfır gümrükle alacağımız mallardan bazıları şöyle:

Deve, maymun, balina, köpek balığı, yılan, armut, erik, elma, peynir, viski, bateri, tuvalet kağıdı, tebeşir, ustura, kırbaç, kibrit, camcı macunu, makyaj malzemeleri, prezervatif vesaire!..

Arada kokain de var!..

Tıpta ilaç olarak kullanılan kokain olduğu söyleniyor!

Sedat Peker olmasaydı, bu Venezuela konusu da Türkiye gündemine gelmeyecekti.

★★★

İmamın biri birkaç gün önce Ayasofya camisinde vaaz veriyor...

O konuşurken camide namaz kılanlar arasında dünya liderimiz ve ekibi de tam kadro yer alıyor.

Adam elinde mikrofon, Atatürk’e hakaret etmeye başlıyor...

Ayasofya’nın 1930’lu yıllarda müze yapılması kararını alanlar için ötüyor:

“... Onlardan daha zalim, daha kâfir kim olabilir? Ya Rabbi o zihniyetin bir daha bu ümmetin başına gelmesini mukadder buyurma... (sağlama)”

Bu sözlere bire bir tanık olan Recep Bey’den ses yok.

İmam, Diyanet’in kadrolu personeli...

Vaaz vermek için beline kılıç kuşanıp minberlere çıkan, en büyük iktidar yandaşı olan Diyanet Başkanından da ses yok.

Bu nasıl devlet!

★★★

Amiral bey Genelkurmay’da görevli...

Her zaman yaptığı gibi günün birinde yine bir tarikat evine gidiyor.

Üzerine tek yıldızlı forsu çekili makam aracı kapıda bekliyor...

AKP’nin amirali tarikat evinde başına takkesini, sarığını geçiriyor.

Sırtında cübbesi...

Ve cemaatle birlikte ayine katılıyor.

Olayı inkâr etmesi mümkün olmuyor çünkü her şey kameralarda kayıtlı.

★★★

Siz “Devlet” olsanız bu durumda ne yaparsınız?

Aradan iki ay geçti...

Normal bir devlet düzeninde bu şahıs hakkında derhal soruşturma başlatılır ve gereği en kısa zamanda yapılır.

Bizde ise tam tersi!..

Hiçbir şey yapılmıyor.

İş uzadıkça uzatılıyor.

İşin daha da kötüsü, bu konuda Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay tarafından kamuoyuna hiçbir bilgi verilmiyor.

Yetkileri budanan ve pek çok işlevi elinden alınan Genelkurmay’ı geçtik de, acaba Milli Savunma Bakanlığı nerede?

Bu nasıl devlet!

★★★

Berat Albayrak dönemindeki kayıp 128 milyar doların hesabı verilemiyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Maliye eski Bakanı Berat Albayrak’a bilerek omuz vurduğu sahneler ise her gün gözlerimizin önünde.

Üstelik, aylar önce istifa eden Berat Albayrak resmen kayıp.

Bir saat için olsun ortaya çıkmadı.

Sorun nedir?

Hasta mı?

Başka bir sıkıntısı mı var?

Ya da şu veya bu nedenle kayınpederi Recep Bey’den mi korkuyor?

Onu da Sedat Peker’den mi öğreneceğiz...

Hangisi, hangisi?

★★★

Yolsuzluğu, yoksulluğu, yasakları (üç Y’yi) ortadan kaldırma iddiasıyla 20 yıl önce geldiler, içinde boğuldular.

Kasıntı ve asık suratlar, kibir, büyüklük duygusu, sağa sola posta koymalar, tehditler, korkutma çabaları...

Eserlerini (!) her gün izliyoruz.

Midemiz bulanıyor, sinir sistemimiz altüst oluyor, kusacak gibi oluyoruz.

Devlette kargaşa var...

Bu nasıl devlet!