Sevgili okurlarım ABD, bazı Batı ülkeleri ve Ermenistan başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde sürekli kaşınan bir konu var:

Osmanlı’nın Ermeni tehciri ve soykırımı!

Zaten hep gündemde kaldı, hiç düşmedi ki!..

Biz ne yazık ki yakın tarihimizi bilmeyiz. Bu Ermeni olayını bilmeyenler ve unutanlar için bugün bir kez daha kısaca anlatayım.

Tehcir, zorla yerinden etmek, topluca sürgüne göndermek anlamında kullanılan Arapça bir sözcük.

Birinci Dünya Savaşı’nda (1914-1918), özellikle Rusya ile savaşımız bütün hızıyla sürüp giderken Osmanlı devleti bir karar alıp Ermeni azınlığın Doğu Anadolu’daki savaş bölgelerinden uzaklaştırılmasını öngörüyor.

★★★

İstanbul’da, yani devletin başkentinde, Doğu Anadolu ve imparatorluğun Selanik gibi başka kentlerinde o güne kadar çeşitli zamanlarda Ermeni ayaklanmaları olmuştu. Van, Bitlis, Muş gibi kentler Ermeniler tarafından ele geçirildi.

Savaş sürerken 24 Nisan 1915 günü başkent İstanbul’da bazı Ermeni elebaşlarının evleri ile kiliseler basıldı, bir orduyu donatacak kadar silah ve patlayıcı ele geçirildi, pek çoğu tutuklandı.

O nedenle 24 Nisan 1915, Ermeniler ve dış dünya tarafından “Soykırım günü (!)” olarak bütün dünyada anılır. Sembolik bir tarihtir, soykırımla doğrudan ilgisi yoktur.

Bugün o olayın 106. yıl dönümü.

★★★

Ama işin esas hikayesi İstanbul’da değildi. Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Ordusu, İran, Irak, Suriye, Filistin, Çanakkale, Galiçya ve Doğu Anadolu-Kafkas cephelerinde savaşıyordu.

Doğu ve Kafkas cephesinde karşımızda Rus orduları vardı. Çanakkale’de kazanan ordumuz aynı günlerde, Ocak 1915’te, yoğun kış günlerinde Sarıkamış önlerinde bozguna uğramış, on binlerce Mehmetçik donarak şehit düşmüştü.

Rus ordusu ilerliyordu. Nitekim bu ilerleyiş sonrasında Trabzon ve Erzurum’u ele geçirdiler. 1917 yılında Rusya’da Bolşevik ihtilali çıkınca kurtulduk. Rus ordusu çözüldü ve geri çekildi.

Komünist ihtilal bizim kurtarıcımız oldu.

★★★

İşin şakası yoktu. 1915 yılında vatan elden gidiyordu. Çanakkale’de kazanmış ama Doğu’da yenilgiye uğramıştık...

Doğu cephesinde karşımızda sadece Rus ordusu değil, Ermeni çeteleri vardı. O dönemde Doğu Anadolu’da Ermeniler yoğun bir biçimde yaşardı. Çeteler kurmuşlar, bazıları da Rus ordusuna katılmıştı. O günleri anlatan arşivlerde hep vardır, savaş alanlarında karşımızda Ermeni ordusu ve çeteleri vardı...

Ordumuzu arkadan vuruyorlardı...

Ve çetecilerin çoğu Osmanlı vatandaşı idi. Amaçları Osmanlı toprakları üzerinde bağımsız bir Ermenistan kurmaktı.

O kadar ki, Van, Bitlis, Muş gibi illerimizi ele geçirip Ermeni bayrağı çekmişlerdi.

Hangi ülke böyle bir olaya sessiz kalabilirdi?

Devlet, işte bu nedenle Mayıs 1915’de tehcir-sürgün kanunu çıkarmak zorunda kaldı.

Savaş bölgelerindeki Ermeni ahali, çıkarılan yasa doğrultusunda Irak, Suriye, Lübnan gibi Osmanlı topraklarına topluca ve kafileler halinde sürgün edildi.

★★★

Bu sürgün sırasında üzücü olaylar, can kayıpları olmadı mı?

Elbette oldu ama Osmanlı çaresizdi.

Ordusunu arkadan vuran, ülkesine ihanet edip vatanın dört bir yanında isyanlar çıkaran, okul ve kiliselerini silah deposuna dönüştüren, kentlerimizi ele geçiren Ermeniler için o günün koşullarında yapılacak başka bir şey yoktu.

Ziya Gökalp’in o günleri anlatan meşhur biz sözü vardır:

“Katliam değil, karşılıklı mukatele (savaş, vuruşma) olmuştur.”

★★★

Osmanlı, Ermeni soykırımı yapmadı. Eğer böyle bir niyeti olsaydı, öncelikle Ermenilerin en yoğun olduğu İstanbul’daki Ermenileri yok eder ya da topluca göç ettirirdi. İstanbul Ermenilerine (bazı tutuklamalar ve az sayıda geçici sürgün dışında) hiçbir şey yapılmadı.

Sadece İstanbul değil, Anadolu’nun dört bir yanında -savaş bölgesi dışında- yaşayan Ermenilere de dokunulmadı.

★★★

Sonunda Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettik ve Türkiye için yüz kızartıcı olan Mondros ve Sevr anlaşmaları imzalandı.

Gün geldi, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Kurtuluş Savaşı başlatıldı. Bu aşamada Kâzım Karabekir Paşa Doğu cephesinde hem Ermenistan ordusunu, hem de Osmanlı vatandaşlarından oluşan Ermeni çetelerini yok etti. Artık Ermeni sorunu kalmamıştı. Daha doğrusu öyle olduğunu zannediyorduk!

Sonra başımıza Karadeniz yöresinde Pontus Rum belası çıktı. Bu kez Rum azınlık ayaklanmıştı. Onlar da sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusu ve daha sonra Kurtuluş Savaşı döneminde Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın muhafız komutanlığına getirilen sivil kahraman Topal Osman önderliğindeki ‘Giresun ve Karadeniz uşakları’ tarafından yok edildi ve iş bitirildi.

★★★

Bugün bile dünyanın dört bir yanında sürdürülmek istenen Ermeni soykırımı tantanasına bakmayın.

Soykırım falan yoktur. Ermeni ordusuyla birlikte Ermeni çeteleriyle de çatışmalar çıkmış ve hepsi yok edilmiştir.

Güçleri yetse onlar bizi yok edecekti.

Olayın mağduru olan Ermeniler vardır ama onlardan daha büyük mağdur, Ermeniler tarafından basılıp ele geçirilen Türk ve Kürt yerleşim yerlerinde öldürülen on binlerce masum insan ve yine Ermeniler tarafından şehit edilen binlerce Mehmetçiktir.

★★★

Ermeni tantanası bununla da bitmedi. 1970’li yıllarda başımıza bu kez Ermeni terör örgütü ASALA bela edildi. Nice insanlarımızı, nice diplomatlarımızı Türkiye’de ve yurt dışında şehit ettiler. Esenboğa Havaalanı’nı bastılar, masum insanları öldürdüler.

Sonra devreye MİT girdi, ASALA’nın elebaşları yurt dışında birer birer yok edildi.

Günümüzde sadece soykırım tantanası kaldı ve daha uzun yıllar sürüp gidecek.

★★★

Hepimiz bir şeyi çok iyi bilmeliyiz.

Birinci Dünya Savaşı ve öncesinde Ermeni terörünün arkasında yabancı güçler vardı. ASALA’nın da arkasında onlar vardı. Aynı güçler Ermeni soykırımı iddiasını bugün de sürdürüyor.

Ermeni soykırımı, büyük bir yalan olmasına karşın emperyalist dünyanın başımıza açmaya kalkıştığı bir beladır.

Tarihimizi iyi bilmeli ve milletçe dik durmalıyız.