Sevgili okurlarım, bizi artık çok farklı bir Türkiye’de yaşamaya zorluyorlar. Karşımıza hiç de alışık olmadığımız manzaralar çıkarılıyor.

Çok kısaca birkaç örnek vereyim.

-Diyanet İşleri Başkanı olan ve Atatürk’ün isminden bile nefret eden şahıs cami minberlerine elinde kılıçla çıkıp nutuk atıyor.

-Harp Okulunda başı örtülü kız öğrenciler de okuyor (muş). Onlardan birini birkaç gün önce izledik. Teğmen olmuştu. Diploma törenine kafasındaki türbanla çıktı. Diplomasını Genelkurmay Başkanı verdi. Bundan sonra görev alacağı her askeri birlikte örtüsüyle çalışacak, günah olur diye saçları asla görünmeyecek. Belki bu nedenle önü açılacak ve zamanı geldiğinde generalliğe terfi ettirilecek!

-Önceki gün yeni Yargıtay binasının açılış töreni vardı. Parti başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı olan dünya liderimiz kürsüye Diyanet İşleri Başkanı’nı davet etti. Başkan Bey Arapça bir konuşma yaptı, kalabalığa Fatiha okuttu. Kimse bu beyefendinin yaptıklarını sormadı, sorgulaması mümkün olmadı.  

-Basın açıklamaları, basın toplantıları artık cami avlularında yapılıyor.

-Diyanet devlet protokolünde sürekli terfi ettiriliyor. Alınan son kararla 28 sıra birden yükseltilip 12. oldu, Genelkurmay’ın bile önüne geçirildi.  

★★★

Bu gibi yüzlerce örnek olay var...

Askeri birliklerde ve akla gelecek her mekanda yapılan bütün törenlerde artık Kuran okunuyor, dualar ediliyor, kurbanlar kesiliyor.

Üstelik abdestsiz namazsız bir sürü insan da bu olanları izlemek zorunda bırakılıyor.

★★★

Bizim geçmişte bir ordumuz vardı...

Atatürk’ün ordusu idi.

İktidarda olan partinin siyasetine alet edilmezdi.

Bugünkü olanaklara belki sahip değildi ama biz o ordumuzla her zaman gurur duyardık.

AKP iktidarı o orduyu komuta kademelerinden başlayarak sildi attı ve yaptığı atamalarla sindirdi.

Şimdi yerine yenisini koyuyor.

★★★

Dikkat ediniz, iş çok acayip boyutlara vardı!

Ulusal bayram günlerinde bile askerlerin geçit töreni yapması yasak.

Hele televizyonlarda Onuncu Yıl, İzmir Marşı gibi Atatürk’ten söz edilen marşların tamamı yasak.

Nedeni ne olursa olsun bütün törenlere dua edilerek başlanıyor.

Şu son yıllar için belleğinizi biraz yoklayın lütfen...

Bu marşlar kulağınıza hiç çalındı mı?

★★★

Geçtiğimiz 19 Mayıs günü gazetedeyim. Kulağıma marş sesleri geldi. Çok yadırgadım. İzmir Marşı çalınıyor ve söyleniyordu, kim yapıyordu bu işi!..

Pencereden baktım dört Roman çocuk... İki klarnet, bir darbuka, bir keman...

Para toplamak için çalıp söylüyorlar.

Pencereyi açıp onlara teşekkür ettim, para verdim. “Niye teşekkür ediyorsun amca” diye sorduklarında “Kulağımızın pasını giderdiğiniz için” dedim.

Gerçekten de öyleydi. Yasak olduğu için aylardır kulağımıza çalınmayan o güzelim marşları Roman çocuklardan dinlemek gerçekten çok hoş olmuştu.

Evet, bize ulusal değerlerimizi, lâik Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini bile unutturmaya kalkışan bir iktidar döneminde yaşıyoruz.

Bu da geçecek, hiç umutsuz değilim.



Sevgili okurlarım, 17-25 aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrasında (bence haksız yere) görevden alınan eski bakan Erdoğan Bayraktar’ın bu konuda yaptığı açıklamalar, bu olayı yeniden gündeme taşıdı.

Öteki üç kişi Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Muammer Güler idi.

Zafer Çağlayan İranlı vurguncu Rıza Zarrap’tan 700 bin liralık saat hediye almış, Egemen Bağış aynı şahıstan çikolata kutuları içinde büyük rüşvetleri dolar olarak almış, Muammer Güler’in oğullarının evine yapılan baskınlarda milyonlarca dolar para, çelik para kasaları ve para sayma makineleri ele geçirilmişti.

Bunların hepsi iktidarın sorumlu bakanları idi.

Hiçbiri yargılanmadı, hiçbirinden hesap sorulmadı.

Üstelik Egemen Bağış isimli olanı Türkiye’nin Prag büyükelçisi yapıldı,

Devlet düzenine bakar mısınız!

★★★

Bendeniz ise yıllar içerisinde başka bir konunun üzerine (buradaki yazılarımla) defalarca gittim.

İçişleri eski bakanı Muammer Güler’le ilgili bir olay.

2011 yılında bu beyefendinin Halkbank İstanbul Kapalıçarşı şubesinde Türk lirası ve dolar olarak toplam 908 bin lira mevduat hesabı var.

Olabilir yani...

Günün birinde banka müdiresi bu paraları sahte imzalarla zimmetine geçiriyor.

Yapılan şikayetler üzerine sorumlular yakalanıyor.

Savcılık bu konuda iddianame düzenliyor, yargılama yapılıyor, sorumlular 10 yıldan fazla hapis cezası alıyor.

★★★

İddianamede bir de ilginç rümuz var...

M.G. diye geçiyor!

O isim savcılık tarafından özellikle gizleniyor ve üstelik parasını çarpanlardan şikayetçi olmuyor.

Yıllardan beri bu konuyu defalarca yazdım, “Kim bu gizlenen M.G., acaba Muammer Güler mi” diye sordum ve kendisini açıklama yapmaya davet ettim,

Uzun yıllar boyunca suskunluğunu korumuştu.

1 eylül 2021 tarihli yazımda, Erdoğan Bayraktar’ın konuşması sonrasında bu konular yeniden güncel olunca bunu bir kez daha yazdım ve aynı soruları bir kez daha sordum.

Başlığı “Esrarengiz Bay M.G. şimdi konuşur mu!”

★★★

Perşembe günü Muammer Bey aradı. Ona şöyle dedim:

“Beyefendi ben bu konuyu defalarca yazdım ama hep sustunuz. Eğer şimdi bir şey söylemek istiyorsanız benim e-posta adresim her gün gazetedeki köşemde yer alıyor. Siz yazılı açıklamanızı gönderin, okuyunca sizi hemen ararım.”

“Ama konuşursak siz başka sorular da sorarsınız.”

“Elbette sorarım.”

Çarşamba günü ve dün akşam saatlerine kadar sürekli kontrol ettim, Muammer Güler hiçbir şey iletmedi!

(Dün bu yazıyı yazdıktan sonra haberim oldu, açıklaması ulaşmış. Onu da yarın okuruz.)