Sevgili okurlarım, bizim Recep Bey şu anda New York gezisinde, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısına katılacak.

Orada şaşmaz gelenekler vardır.

Dünya liderlerinin çoğu o toplantılara katılıp nutuk atar.

Cumhurbaşkanı, kral, imparator veya başbakan olsun, hiç fark etmez.

Bir hafta içerisinde New York’ta yüzlerce önemli buluşma gerçekleşir, ülkelerini ve bazıları dünyayı yöneten devlet ve hükümet insanları birbirleriyle yüz yüze gelir.

Bir sürü görüşme olur, pazarlık yapılır.

★★★

Şimdi birkaç günden bu yana bizim havuz medyasında bir endişe dile getiriliyor!

Biden acaba bizimkiyle görüşmeyi kabul edecek mi?

Ettiği takdirde mutluluk feryatları yükselecek:

“Helal olsun, Biden Recep Erdoğan’a randevu verdi. Bu, Türkiye’nin ve iktidarımızın gücünü gösteriyor!”

Ya vermezse, onu ya kabul etmezse?..

İşte o zaman yandı gülüm keten helva!..

Ve bizim yandaş medya takımı hemen ağlaşmaya, Biden için uluorta hakaretler yağdırmaya başlar.

İktidar medyasının kuralı budur!

★★★

Şimdi gelelim New York’ta açılısı yapılan Türkevine...

Kentin en değerli yerinde sahibi olduğumuz bir gökdelen.

36 katlı, 171 metre yüksekliğinde bir bina.

Zemin alanı 1.100 metrekare.

İçinde bürolar, ofisler, lojmanlar, toplantı salonları, ne ararsanız var.

Peki bu gökdelene nasıl sahip olmuşuz?

Kim almış bunu?

İhsan Sabri Çağlayangil almış.

Yıl 1977...

Siyasette çok önemli görevler alan Çağlayangil o sırada Demirel’in Dışişleri Bakanı.

O yıllarda Türkiye her açıdan zor durumda.

Bocalama dönemi.

Ekonomi bitik.

★★★

Üstelik devletin dövizi yok. Çarklar dönmüyor.

Döviz rezervleri gerçek anlamda sıfırlanmış durumda...

Dışarısı da kredi vermeyi durdurmuş. İthalat yapılamıyor,

Mekke’ye gidecek hacı adaylarına 70 milyon dolar döviz gerekiyor ama para yok...

Hacı seçmenler yakınıyor.

Ankara’da, Atatürk bulvarında topluca protesto yürüyüşleri yapılıyor, hükümeti eleştiren sloganlar atılıyor.

Sonunda para binbir güçlükle oradan buradan bulunuyor ve hacı adaylarına ödeniyor.

★★★

İşte böylesine sıkıntılı bir ortamda Demirel’in ağzından o meşhur söz çıkıyor:

“Devlet 70 cent’e muhtaçken biz hacılara 70 milyon dolar verdik!”

İnanılır gibi değil ama devlet o sırada gerçekten de 70 cent’e muhtaçtı...

Bir İspanyol firması Türkiye’den 70 cent alacağı için yurt dışında bizim Merkez Bankası hesaplarına yargı kararıyla el koydurmuştu.

Başbakan Demirel bunu kastediyor ama nedeni o sırada hiç kimse tarafından bilinmiyordu.

★★★

Yıl 1977...

İşte böylesine zor bir dönemde, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil New York’taki Türkevini devlet adına satın alıyor.

Tabii ki Demirel’in onayı ile...

★★★

O sıkıntılı dönemde bu iş için parayı nasıl ve nereden yarattılar?

Gökdeleni kaç dolara ve hangi koşullarda aldılar?

Binaya sonradan kat eklemesi yapıldı mı?

Söylentilere göre bina o zaman 3 milyon dolara satın alınmış.

Ancak bu soruların yanıtını biz şu anda bile bilmiyoruz.

Devlet kayıtlarında mutlaka vardır.

Yapılan tadilatlar kaça mal oldu?

Mutlaka dümenler dönmüştür, yolsuzluklar yapılmıştır, yerli ve yabancı bazı işbirlikçiler malı götürmüştür ama elimizde ne yazık ki belge yok.

★★★

Şimdi aradan geçmiş tam 44 yıl...

Ve bunlar her konuda olduğu gibi yine bir atraksiyona başvurdular.

New York’ta Türkevi için açılış töreni düzenlediler.

Bu eseri sanki kendileri başlayıp bitirmiş gibi Recep Bey dahil nutuklar atıldı.

Ama işin daha da ilginç bir yanı vardı.

★★★

AKP iktidarının bastonu, stepnesi, destekçisi ve siyasi propaganda uzmanı olan Diyanet Başkanı Ali Erbaş da törende boy gösteriyordu.

Bu kez kılıç kuşanmamıştı ama kürsüye çıktı...

Dualar etti, hayırlı olmasını diledi.

Demek ki Ali Erbaş olmadan, ona dua ettirmeden artık hiçbir açılış yapılamıyor!

★★★

Ben şimdi görkemli törenler düzenleyen bu iktidarın yerinde olsam, o gökdelenin giriş kapısına iki ayrı heykel yaptırırdım.

Bu binayı yıllar önce Türkiye’ye kazandıran iki ismin heykelleri...

Biri dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, diğeri dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil.

Geçmişe saygı göstermek budur.

Memleket yararına iyi işler yapmış olan devlet adamları hayırla böyle anılır.

Nutuk atarak, dinimizi bile siyasete alet edip oy avcılığına soyunarak değil.