Sevgili okurlarım, bütün Türkiye geçtiğimiz 17 Ekim Pazar günü çok ilginç bir olaya tanık oldu...

Dikkat etmeyenler bu olayı kaçırmıştır!

Bir tatil günü öğle saatleri...

İnsanların çoğu evlerinde. Televizyonlar açık.

Dünya liderimiz, bütün dünyada fırtınalar estiren Recep Bey az sonra sarayın uçağına binip Afrika turuna çıkacak.

Üç ülkeyi kapsayan gezide ilk durak Angola.

Afrika’nın neresinde olduğunu bile bilmediğimiz bir ülke.

Uçak az sonra Atatürk havalimanından kalkıp kafile yola düşecek.

Kafile yaklaşık100 kişiden oluşuyor.

Bakanlar, saray görevlileri, korumalar, sarayın doktorları, aşçıları vesaire...

Ve bir de bu geziye özel davetle özellikle çağrılan yandaş gazeteciler dahil!

★★★

Recep Bey uçağa binmeden önce havalimanında basın toplantısı düzenliyor.

Biz bu gazetecilik mesleğinde nice basın toplantıları gördük. Önceleri bu işin belli kuralları ve onunda ötesinde onuru vardı.

Gazeteci özgürce sorar, muhatap olan kişi yanıt verirdi. Şimdi her şey değişti.

O dakikalarda yandaş televizyon kanallarının tümü her zaman olduğu gibi hiç sektirmeden canlı yayına geçti.

Bize de izlemek düştü!

★★★

Recep Bey son zamanlarda hep yaptığı gibi söyleyeceklerini yine önündeki kağıtlardan okuyor, üç ülkeye yapacağı Afrika gezisinde elde edilecek olumlu sonuçları anlatmaya çalışıyordu.

Sözleri bitti ve salonda yer almış olan gazetecilere dönüp “Sorusu olan sorabilir” dedi.

Ayrıntılara girmeyeyim, ilk sözü genç bir muhabir aldı ve kendisine Kılıçdaroğlu ile ilgili bir soru sordu.

Partili cumhurbaşkanının bu gibi sorulara nasıl bir yanıt vermesini beklersiniz?

Konuşur, tekrara bile düşse aynı şeyleri anlatır.

★★★

Fakat öyle yapmadı...

Bu basit sorunun yanıtını önündeki kağıtlardan bire bir okumaya başladı!

Evet, resmen okuyordu.

Okuma faslı tamamlanınca kendisine ikinci soru soruldu. Yanlış anımsamıyorsam yine Kılıçdaroğlu ile ilgili bir soru.

Beyefendi soruyu dinledi...

Ama gelin görün ki, sözlerini yine önündeki kağıtlardan aynen okuyor, bindirdikçe bindiriyordu.

Bindirsin de kağıttan okuması olacak şey değildi.

★★★

Zaten başka soru gelmedi ve sözde basın toplantısı bitti.

Bu basın toplantısını televizyonda canlı yayında izleyenlerin çoğu herhalde fark etmiştir.

Kendisine sorulan sorulara kağıttan okuyarak yanıt veriyordu!

Kendiliğinden bir şey söylemesi söz konusu olmuyordu.

Peki kendisine sorulacak soruları önceden mi biliyordu!

Çok tuhaf bir durum ortaya çıkmıştı.

★★★

Yaklaşık l5 dakika süren bu soru cevap bölümünde biz gazetecilerin dikkatini özellikle çeken bir durum oluşmuştu.

Bu durumda akıllarda ister istemez bazı kuşkular oluştu!

Acaba milyonlarca televizyon izleyicisinin önünde danışıklı dövüş mü yapılıyordu.

Bu iş şöyle olur.

Sorması gereken soru veya sorular yandaş medya muhabirinin eline “Sen sayın cumhurbaşkanımıza şunu soracaksın” denilerek önceden tutuşturulur.

Durum saray ekibi tarafından Recep Bey’e de bildirilir:

“Efendim arkadaş hazır, soru kendisine teslim edildi. Size soracağı soru şudur!..”

Sorular önceden belirlendikten sonra yanıtı da yazılı olarak saray danışmanları tarafından kaleme alınır ve beyefendinin önüne yine yazılı olarak konulur.

O da aynen okur ve böylece yanıt vermiş olur!

★★★

Evet, bütün Türkiye bu ilginç olaya geçtiğimiz 17 Ekim Pazar günü aynen tanık oldu.

Dedim ya, biz gazeteciler dışında çoğunluk, bu soru yanıt olayında olanları fark etmedi.

Sadece dünya liderimizin verdiği yanıtları önündeki kağıtlardan okuduğunu görmüş oldular.

Ancak kafalarda ister istemez soru işaretleri oluştu!

1-Acaba bu gibi ortamlarda cumhurbaşkanına sorulacak sorular saray ekibi tarafından hazırlanıp görevli gazetecilerin eline önceden mi tutuşturuluyordu?

2-Ve bu sorulara Recep Bey tarafından verilecek yanıtlar da saray ekibi tarafından mı kaleme alınıyordu? Verilecek yanıtları kağıttan aynen okuması bu yolla mı sağlanıyordu?

3-Yani bir başka deyişle danışıklı dövüş mü yapılıyordu?

Bilemem ki, bilsem size anlatmaz mıyım!

★★★

Sevgili okurlarım, yukarıdaki örneği aradan birkaç gün geçtikten sonra sizlere niye ilettiğime gelince...

Dün ekranlardan canlı yayında  belki de izlemişsinizdir.

Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener ortak bir basın toplantısı düzenlediler.

Özel davet edilen hiçbir gazeteci yoktu.

Her kesimden, bütün medyadan gazeteciler katılmıştı. Hiçbir gazeteciye yasak yoktu.

Sorularını özgürce, istedikleri gibi sordular.

Hiçbirinin eline sormaları istenen sorular önceden tutuşturulmamıştı.

Daha da önemlisi, iki lider de sorulara irticalen (içlerinden geldiği gibi) o anda yanıt verdiler.

Başka bir deyişle ikisi de vermeleri gereken yanıtları önlerindeki kağıtlara bakıp okumadı.

Şike yoktu, danışıklı dövüş yoktu.

Basın toplantısı işte böyle olur.

Aradaki farkı görün lütfen.