Sevgili okurlarım, İstiklal Marşımızın “Korkma, sönmez” diye başlayan dizelerinin TBMM’de oy birliği ile kabul edilmesinin 100. yılı kutlanıyor.

Düşman işgali sonrasında savaş başlamıştı ama sarılıp okuyacak bir milli marşımız yoktu.

Bir yarışma düzenlendi.

Meclis tarafından açılan ve o günkü koşullarda bütün ülkeye eldeki kısıtlı olanaklarla duyurulan yarışmaya çok sayıda şiir gönderilmişti.

Yarışmanın 500 lira ödülü vardı.

1921 yılı için büyük paraydı.

Yarışmayı sonraki yıllarda Ersoy soyadını alan (o sırada Burdur milletvekili olan) Mehmet Akif Bey kazandı.

“Ben bu ödül parasını almıyorum. Bu para cephede savaşan Mehmetçiklere gönderilsin” dedi ve almadı.

★★★

Şimdi size hiç kimse tarafından bilinmeyen bir gerçeği açıklayacağım, belki şaşıracaksınız...

Mehmet Akif bir anlamda bizim aile büyüğümüz, ailemizde çok özel bir yeri olan biriydi.

Meclis eski başkanı (benim halamın oğlu) Hüsamettin Cindoruk bu olayın birebir içinde yaşamıştı.

Ayrıca küçükken başka aile büyüklerimizden, babaannem Edibe Çölaşan ve halalarımdan da duyardım.

★★★

Rahmetli dedem (babamın babası) Emin Bey’le Mehmet Akif, adı o zaman Askeri Baytar Mektebi olan veteriner fakültesinde sınıf arkadaşı...

Yani o bir veteriner hekim.

Okulu 1895 yılında bitiriyorlar...

Kardeş kadar yakın iki arkadaş...

O kadar ki, Mehmet Akif, oğlunun adını Emin koyuyor.

★★★

Mehmet Akif okulu birincilikle bitiriyor. Not ortalaması 100 üzerinden 100...

Dedem ikinci oluyor, not ortalaması 95.

Ahlâk notundan 5 puan kesilmiş.

Bunun nedeni de, Abdülhamit’in o baskı dönemlerinde İttihatçı, başka bir deyişle Jön Türk olması.

Nitekim dedem bunun acısını, (ya da onurunu diyelim) bir süre sonra yaşamaya başlıyor.

Abdülhamit tarafından önce Suriye’ye, sonra da imparatorluğun en uç noktası olan Fizan’a sürgün ediliyor.

Fizan, sürgün edilen yurtseverler için en kötü yer.

Bugün Afrika’da Libya sınırları içerisinde kalan Fizan Büyük Sahra çölünün tam göbeğinde, uygarlığın hiç girmediği, sadece sürgünlerle çöl bedevilerinin yaşadığı ıssız bir yer.

Dedem o sürgünde sekiz yıl kalıyor ve Abdülhamit devrilip 1908’de Meşrutiyet ilan edilince vatana dönmesi mümkün oluyor.

★★★

Çocukluk yıllarımda evde hep duyardım...

Rahmetle ve saygıyla anılırdı.

“Allah ondan razı olsun, dedeniz sürgünde iken bizimle hep ilgilendi. Oğlunun adını da o sevgisi nedeniyle Emin koymuştu.”

★★★

Aradan uzun yıllar geçti, halamın oğlu Hüsamettin Cindoruk Meclis Başkanı oldu...

Ve İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif’in eşi ve çocuklarının zor durumda olduğunu öğrendi.

Meclis çalışanlarını İstanbul’a gönderip araştırma yaptırdı...

Bir dikili ağaçları bile yoktu.

Kızı Suat hanım Beyoğlu’nun arka sokaklarında harap bir evde yaşamaya çalışıyor, onun kızı ise annesine bakabilmek için bir sinema gişesinde bilet satıyordu.

Hüsamettin abi devreye girdi, ailesine maaş bağlanması için kanun çıkarılmasını sağladı.

Oğlu Emin sonraki yıllarda ne yaptı, doğrusunu isterseniz onu bilemiyorum ve bulamadım.

İşte size kısacık ve bilinmeyen bir Mehmet Akif öyküsü.

Allah hepsine rahmet eylesin.