Sevgili okurlarım, Cumhuriyet kurulduğunda elimizde devlete ve özel sektöre ait neredeyse hiçbir mal mülk, fabrika, tesis, hatta demiryolu yoktu.

Dahası, elimizde eğitilmiş insan gücü yoktu.

Atatürk döneminde doktorlarımız, üniversitelerde ders verecek hocalarımız da çok azdı.

Liselerde okuyan çocuklar arasından belli öğrenciler seçilip bunlar yurtdışına okumaya gönderildi.

Dönüşlerinde hepsi ‘canavar’ gibiydi.

Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde okumuşlar, eğitilip meslek sahibi olmuşlardı. Ya üniversitelere girdiler, ya da açılmakta olan yeni fabrikalara...

★★★

Sonraki yıllarda bazıları üniversite hocalığından sonra siyasete atıldı...

Onlardan biri de eski başbakan rahmetli Sadi Irmak...

Üniversitede ordinaryüs profesörlüğe yükselmişti.

İlginç bir anısını anlatıyor.

Genç Sadi eğitim görmek için Almanya’ya gidecek. Son ana kadar gitsem mi gitmesem mi diye düşünüyor.

Aynı durumda olan öteki arkadaşlarıyla birlikte Sirkeci garında trenin kalkmasını beklerken vagonların önüne bir postacı geliyor...

“Mahmut Sadiii, Mahmut Sadiii” diye bağırıyor...

★★★

Öncesini ve sonrasını 28 ekim 2012 tarihli “Kıvılcımlar, Alevler” başlıklı yazımdan aktarıyorum.

Cumhuriyet’in ilk haftalarından başlayarak Cumhuriyet kadrolarının yaptığı fedakârlığın somut örneğidir.

Yazı aynen şöyle:

★★★

“Şimdi ben burada Ordinaryüs Prof. Dr. Sadi Irmak’ın ismini verdiğimde, pek çoğunuzun kulağına doğal olarak yabancı gelecek.

O bir bilim adamı idi. Geçmiş yıllarda Çalışma Bakanı olarak görev yaptı, 1974-1975 yıllarında Başbakan oldu.

Şimdi onun kitabında anlattığı, belki bazılarınızın gözlerini yaşartacak küçük ve insancıl bir olayı sizlere özetle aktarmak istiyorum.

Yıl 1923. Cumhuriyet henüz ilan edilmiş. Eğitim kurumlarımız yetersiz. Devletin elinde ülkeyi kalkındıracak, iyi eğitim görmüş insan gücü yok.

Fakir devletin parası da yok. Buna karşın Atatürk, bursları devlet tarafından karşılanmak üzere yurtdışına öğrenci göndermeye karar veriyor.

Şimdi rahmetli Sadi Irmak’ın anlattıklarına kulak verelim:

“1923 yılı sonlarında İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm:

‘Avrupa’ya talebe yollanacaktır.’

Allah Allah dedim, ülke yıkık dökük. Her yer virane...Bu durumda Avrupa’ya talebe göndermek lüks gibi gelen bir şey.

Ama şansımı bir denemek istedim...150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz.

Benim ismimin yanına Atatürk ‘Berlin Üniversitesine gitsin’ diye yazmış...

Vakit geldi. Sirkeci garındayım ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?

Tam gitmeyeceğime karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzii (dağıtıcısı) ismimi çağırdı:

‘Mahmut Sadi, Mahmut Sadi...’

‘Benim’ dedim.

‘Telgrafın var.’

Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu:

‘Sizleri (yurtdışında okumaya) bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. Mustafa Kemal.’

Bunu okuyunca düşündüklerimden utandım... ‘Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme’ dedim.

Düşünün, 1923 yılında o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman neler hissettiğini sezebilen ve ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

Çok başarılı oldum. Kıvılcım olarak gittim, ülkeme alev olarak döndüm.

İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsünü kurdum, kürsü başkanı oldum.

Daha sonra ülkemin Başbakanlığını yaptım.

Ben kim miyim?

Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bir bilim adamıyım!”

Bu ülke bugünlere öyle rahatça gelmedi. Şimdi o alevleri söndürmeye yelteniyorlar!”

★★★

Çok doğru bir söz vardır, kime ait olduğunu bilmiyorum...

Ve aynen şöyledir:

“Ey Türkiye Atatürk’ü Allah’a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk’e.”

★★★

Cumhuriyet’in amacı ülkeyi yeni fabrikalarla donatmak, yeni demiryolları yapmak ve yabancıların elindeki demiryollarımızı millileştirmek idi.

Cumhuriyet kadroları o dönemdeki kıt olanaklara karşın her şeyi başardı.

Onları ve üniversiteleri yönetecek Sadi Irmak gibi gençleri yurtdışına gönderip eğittiler.

Almanya’da Nazi rejiminin baskısını yaşayan her meslekten en seçkin bilim adamları, tıp doktorları dahil üniversitelerimize getirildi. Yıllarca ders verip nice öğrenciler yetiştirdiler.

★★★

Şimdi o fabrikalar, tesisler ve işletmeler AKP iktidarı tarafından tek tek satılıyor.

En değerli arsalar ve araziler dahil her şeyi ve her yeri yıllardır satıyorlar, yerli ve yabancı işbirlikçilerine peşkeş çekiyorlar ama henüz bitiremediler!

80 küsur milyon insanımızın sırtından rant elde edip yandaşlarına köşe döndürüyorlar.

Ne sorumsuz kadrolar tarafından yönetiliyoruz biz!