Sevgili okurlarım, paraya sıkışınca akıllarına çok basit (!) bir çare geldi...

“Körfez’deki Arap ülkeleriyle ilişkileri düzeltelim, para isteyelim! Nasıl olsa onlar bizim din kardeşimiz. İstesek verirler!”

Yakın çevremizdeki bir sürü ülkeyle yakın geçmişte papaz olmayı başarmışlardı.

Ona buna posta koymayı doğrusu iyi biliyorlardı!

Şimdi tek başlarına kaldılar, çare arıyorlar...

Ve çareyi petrol zengini Arap şeyhlerinde buldular.

★★★

Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri...

Dünyanın en büyük hırsızları, en büyük vurguncuları tarafından yönetilen üç ülke...

Şimdi bizi kucaklarına çektiler.

Daha doğrusu kucaklarına biz oturduk.

Güzelim ülkemizin ulusal varlıklarını o para şımarığı heriflere peşkeş çekmeye yıllar önce başladılar.

Şeyhleri, veliahtları, prensleri, anaları babaları danaları vesaire tam teşkilat Türkiye’ye gelip ulusal varlıklarımızı, fabrikalarımızı, limanlarımızı, madenlerimizi, aklınıza gelen her yeri ve her şeyi ölmüş eşek fiyatına satın almaya giriştiler.

★★★

Biliyor musunuz, o ulusal varlıklarımızın bir bölümünü Cumhuriyet yıllarında, o beğenmedikleri, fırsat buldukça alay ettikleri, aşağılamaya kalkıştıklar tek parti döneminde elde etmiştik.

Hemen hepsine dişimizden tırnağımızdan artırdığımız kıt kaynaklarla sahip olmuştuk...

İkinci Dünya Savaşı yılları idi.

Hitler’in her yeri yakıp yıkan ve işgal eden orduları Trakya sınırımıza dayanmıştı.

İçeriye adım atmaları an meselesiydi. Kan gövdeyi götürecekti.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü...

Türkiye direndi.

Yokluk vardı. Olanaklarımız son derece kısıtlıydı. O kadar ki, ekmek bile karneye bağlanmıştı.

Bir tek ödün bile vermedik...

Ve Yunanistan’la birlikte Bulgaristan’ı da ele geçiren Alman orduları bize dokunamadı. Sınırımızda beklediler.

Fakir bir ülke idik ama onurumuzu korumuş, onun bunun kapılarına gidip para ve yardım dilenmemiştik.

★★★

Bir de günümüzde olanlara bir bakın!..

Katar’ın bilmem nesi iki hafta önce Türkiye’de.

El altından para pazarlıkları yapılıyor:

“Zorda kaldık ya hacii, ne verirsin bize?”

“Sen Müslüman biz Müslüman Recep, bir şeyler veririz. Şimdilik 10 milyar dolara bağlayalım, ötesine sonra bakalım!”

★★★

Ancak durum bilinenin de ötesinde çok vahimdi.

10 milyar dolar bizi kesmezdi...

Bu durumda karar verildi...

Bizim Recep Bey şimdi yine Katar gezisinde. İki hafta içerisinde ne oldu, ne değişti de oraya gitti, bilen yok.

Bilinen tek şey, iktidarı döneminde Katar’a 14 kez gittiği!

★★★

Yeri gelmişken burada bir parantez açayım.

Bırakın gidip yardım istemeyi bir yana, 15 yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde Mustafa Kemal Atatürk bir kez olsun herhangi bir yurt dışı gezisine çıkmadı.

İsmet İnönü ise 12 yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde dışarıya birkaç kez çıktı ama para istemek için değil.

Türk Devletinin onurlu cumhurbaşkanı olarak gitti.

★★★

Son olarak, dünyayı yöneten ve titreten şimdiki büyük liderimizin öteki Arap para babalarına, Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan’a da gitmesine karar verildi!

Önümüzdeki haftalarda gidecek ve özellikle iki konuda taleplerini şeyhlere sıralayacaktır.

-Zor durumdayız, ne verirseniz Allah daha çoğunu size versin.

-Satmayı düşündüğümüz iyi tesisler var, araziler var. Gelin, beğendiğinizi size verelim. Hem siz kazanın hem de biz! Ayrıca nakit dolar da kabul ediyoruz!

★★★

Oysa, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ile daha birkaç hafta öncesine kadar birbirlerine en ağır hakaretleri sıralamaktan kaçınmamışlardı.

Şimdi orada yaşamakta olan Sedat Peker’in hatırına mı barış çubuklarını yaktılar!

Ya Suudi Arabistan!..

Orada ne işiniz var beyefendi...

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı iki yıl önce İstanbul’daki Başkonsolosluk binasına hileyle çekip orada öldüren ve cesedini yok eden, bu cinayet için günler öncesinden özel katiller  getirten onlar değil mi?

Bizim toprağımızda işledikleri cinayet konusunda ne diyeceksin onlara?

Katillerin ne olduğunu soracak mısın, yoksa her şeyi unuttun mu!

Hayır, unutmadı!..

Ama oraya bu hesabı sormak için değil, dolar bulmak, bir takım ulusal varlıklarımızı pazarlamak için gidecek.

★★★

27 yıllık tek parti dönemi!..

Fakirdik, ekmeği bile karneye bağlamıştık ama bütün dünyada saygınlığımız vardı.

“Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan...”

Gözümüz mal mülk satışlarında, dolar hesaplarında değildi.

O dönem boyunca uygulanan onurlu dış politikaları arıyoruz, özlüyoruz.