Sevgili okurlarım, sıradan vatandaşlar, siyasetçiler ve gazeteciler dahil herkes bazen ipin ucunu kaçırıp başkalarına hakaret edebilir, kişilik haklarına (bilerek veya bilmeyerek) saldırıda bulunmuş olabilir.

Bunların çoğu dava konusu olur.

Şikayetçi taraf manevi tazminat ister, davalı taraf kendisini savunur.

Manevi tazminat davalarında savcılık soruşturmasına gerek yoktur.

Doğrudan ya da avukatınız aracılığı ile hukuk mahkemelerine dilekçeyi verip şikayetçi olur ve tazminat istersiniz.

Kararı mahkeme verir.

Davayı ya reddeder, ya da makul bir tazminata hükmeder.

Çoğu davalarda Yargıtay yolu açıktır.

★★★

Ancak, açılan bu manevi tazminat davalarında mahkemeler bir şeye özellikle dikkat eder.

Bugüne kadar hakkımda yazılarım nedeniyle açılmış olan çok sayıda tazminat davalarından biliyorum.

Karara bağlanan tazminat rakamları kazananı zenginleşme veya karşı tarafı fakirleştirme aracı olamaz.

★★★

Nice davalara girdim çıktım...

Bazı şikayetçiler uyanıktır.

Sizi korkutmak, sindirmek ve yıldırmak için acayip miktarlar isterler.

Örneğin basit bir şey yazmışsınızdır, içerisinde hakaret falan yoktur...

Sizden 300 bin lira, 500 bin lira gibi olağanüstü rakamlar talep ederler!

Mahkemeler bu gibi astronomik istemleri hiçbir zaman dikkate almaz.

Eğer dava kabul edilirse, örneğin üç bin lira, beş bin lira gibi makul bir tazminat ödenmesine karar verirler.

★★★

Ancak son zamanlarda karşımıza bir gerçek çıkmaya başladı.

Eğer Recep Bey belli bir konuda davacı olup herhangi bir kimseden manevi tazminat istemişse...

Onun açtığı davalarda (her nedense) aşırı boyutta tazminatlara hükmediliyor.

★★★

Dün medyaya bu konudaki son haber düştü...

“Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a 100 bin lira ödeyecek.”

Bu kaçıncı mahkûmiyet!

Kılıçdaroğlu Meclis kürsüsünde ya da başka ortamlarda ne derse Recep Bey tazminat davaları açıyor.

Hem de öyle üç beş bin liralık değil.

Dava dilekçelerinde yüz bin liralar konuşuyor...

Sözünü ettiğim son davada 250 bin istemiş, karar 100 bin olarak çıkmış.

Ve işin ilginç yanı, Recep Bey açtığı bütün davaları kazanıyor!

100 bin, 300 bin, 500 bin...

Allah ne verdiyse!

★★★

Recep Bey bu yolla, özellikle Kılıçdaroğlu aleyhine açtığı davalar yoluyla muazzam paralar kazanıyor...

Maddi durumunu elbette bilemeyiz ama bunlar herkes için büyük rakamlar.

Giderek zenginleşiyor!

Bu tazminatları ödemesi gereken Kılıçdaroğlu ise fakirleşiyor.

Başka bir deyişle, tazminat davalarının temel kuralı böylece çiğnenmiş oluyor.

★★★

Bizim meslekte hakkımızda (gazetecilik nedeniyle) açılan tazminat davalarını, görevli olduğumuz basın kuruluşları öder.

Para bizim cebimizden çıkmaz.

Dolayısıyla bizler de örneğin görevli olduğumuz gazeteyi zora sokmamak için yazılarımızı hele bu gibi baskı, korkutma ve sindirme ortamlarında daha dikkatli yazmak zorunda kalırız...

Kendimden örnek vereyim...

Yazı hele Recep Bey’le ilgili ise, kullanmış olduğum birkaç cümleyi “Sakıncalı” bulduğum çok olur!

Düzeltmeleri yaparken kendimi sansür ederim, kendi kendime konuşurum!

“Hakaret falan yok ama şu bölümü çıkar da dava konusu olmasın...”

Ve çıkarmak zorunda kalırım...

Yandaş olmayan, iktidara gözü kapalı destek vermeyen her yazarın günümüzde yaptığı budur...

Çünkü dava açıldıktan sonra kurtuluş ümidi yoktur!

★★★

Şimdi gelelim işin bir başka yönüne...

Şikayetçi Recep Bey’in şu veya bu nedenle şikayetçi olup mahkemelerden manevi tazminat talep eden insanlarımızdan farkı var mıdır?

Yoktur. Daha doğrusu, olmaması gerekir!

O halde nasıl oluyor da, onun açtığı davaların her birinde böylesine yüksek tazminatlar çıkıyor?

Dünkü son olayda Kılıçdaroğlu geçtiğimiz kasım ayında Meclis kürsüsünde konuşmuş, Sakarya’da Katar’lılara satılan tank palet fabrikası konusunda eleştiride bulunmuş ve Recep Bey davayı “Bana hakaret var” deyip hemen patlatmış.

Bir kere, hiçbir vatandaşın açtığı dava bu kadar çabuk bitmez, bitirilmez...

Ve hiç kimseye böylesine yüksek miktarda tazminatlar sağlanmaz.

O halde akla şu soru geliyor:

Recep Bey hem cumhurbaşkanı ve hem de partisinin başkanı kimliği ile acaba yargıda ve mahkemelerde de ayrıcalık sahibi mi?

Böyle olmamasını dilerim ama şu olanlara bakınca bu soruya “Hayır, değildir” demek mümkün olmuyor.