Sevgili okurlarım, işsizlik kasırgası olanca şiddetiyle kapımızda, adeta bir ölüm makinesi kâbusu gibi bekletmeyi sürdürüyor.

Yaşayanlar biliyor, biz ise merakla izlemeye devam ediyoruz.

Alınan ve alınacak olan hiçbir önlem yok.

10 milyona yakın genç insanımız iş arıyor ama bulamıyor.

Bulsa bile karnı doymuyor.  

Üstelik başımıza bir de korona belası çıktı. Salgın sonrasında çalışanların, işinden olan ve büyük gelir kaybına uğrayan milyonlarca genç emekçinin kaybolan hakları konusunda hiçbir şey yapılmıyor.

Şimdi aynen aktaracağım özet söyleşiler birkaç gün öncesine aittir.

★★★

Kapıya yemek getiren, önceden de tanıdığım motosikletli genç kurye anlatıyor:

“Gazi Üniversitesi sosyoloji mezunuyum. İki yıl iş aradım ama bulamadım. Bir tanıdığımızın restoranı vardı, orada komi olarak işe başladım. Birkaç ay çalıştım, patron sigorta primlerimi yatırmamış ama yine de işten ayrılmayı göze alamadım. Başka çarem yoktu...”

27 yaşında... Kapı eşiğinde anlatıyor, içini dökmeyi sürdürüyor:

“-Korona salgını çıkınca restoran kapandı, al götür işi başladı. Sağdan soldan borç alıp bir motosiklet kiraladım. Şimdi asgari ücret bile olsa maaş da alamıyorum.

-Peki neyle geçiniyorsun?

-Sadece bahşişlerle. Bütün arkadaşlar öyle. Sigorta da yok...

-Peki kaç para kazanıyorsun günde?

-Bizim restoran öyle çok fazla iş yapan bir yer değil. Kuryelik yaptığımdan beri günde ortalama 50-60 lira bahşiş alıyorum. Tabii motorun yakıt masrafı da benim cepten çıkıyor. Aslında yemek götürdüğümüz kimseler de bu sıkıntı aylarında iyice cimrileşti diyelim. Geçenlerde bir müşterimize 180 liralık fiş kestim, iki lira bahşiş verdi.

-Bol verenler de oluyor mu?

-En çok 10 lira oluyor. Bir defasında 30 lira verdiler. 

-Çalıştığın restoran şimdi açıldı...

-Açıldı ama akşam 19’a kadar. İçkili yer. Zaten üç dört gündür izliyoruz, eski müşteriler artık gelmiyor. Akşam 19’a kadar ne yiyip ne içecek insanlar... Yani herkes çok zor durumda.”

★★★

İkinci bir kişiyle konuşuyorum...

Annesi geldi, kızına iş bulmamı rica etti...

Genç kıza sordum:

“-Okul durumun nedir?

-Trabzon Üniversitesi’ni iki yıl önce bitirdim. (Fakültesinin adı aklımda kalmadı.) Babam asgari ücretle çalışan bir apartman görevlisi, annem ev kadını. Işık bile görmeyen iki odalı küçücük kapıcı dairesinde kardeşlerimle birlikte beş kişi yaşıyoruz. Evimize sadece babamın ekmek parası giriyor ama yetmiyor. Hele et yemeyi çok özledik. Tam iki yıldan bu yana her gün kapı kapı dolanıp iş arıyorum. Yok ama... Bazıları da kötü niyetli. Bize başka bir gözle bakıyorlar... Bilgisayar biliyorum, elimden tutan biri olsa beni işe alanları mahcup etmem...

-Umudun hâlâ var mı?

-Umudum giderek tükeniyor. Bu memlekette hep bu sömürü düzeninde yaşayacağımız anlaşılıyor. Kapağı yurt dışına atabilsem diye hayaller kuruyorum ama biz kim yurt dışı kim!..”

★★★

Konuştuğum üçüncü genç Ankara’da İletişim Fakültesi mezunu...

İletişim fakülteleri geçmişte “Gazeteci” yetiştirmek için kurulmuştu.

O zaman bir parça olsun medya vardı. İletişim mezunlarından işe yarar yetenekli çocuklar özellikle işe alınırdı.

Medya şimdi yozlaştı, bitti tükendi.

Genç arkadaşla bir tanıdık aracılığı ile buluştuk. Ne isteyeceğini tahmin etmiştim...

“-Fakülteyi geçen yıl bitirdim, her çareye başvurdum ama hiçbir yerden olumlu bir yanıt alamadım. Her yer kadromuz dolu, sana iş verecek durumda değiliz diyor. Siz bana bir şey bulabilir misiniz?”

Yanıtım ister istemez olumsuz oldu.

“-Başka bir iş arasan... Başka yerlere de başvurdun mu?

-Her yere başvurdum ama sonuçlar hep olumsuz oldu. Eskiden çok idealist düşünürmüşüm, torpil aramaktan utanırdım. Şimdi ise torpil arıyorum, onu da bulamıyorum.

-Kimlerden yardım istedin?

-Tanıdıklar AKP milletvekillerine gitmemi önerdi. Sadece bir vesile ile birine ulaşabildim. Birkaç siyasi soru sordu. Onlardan olmadığımı anlayınca bakarız falan deyip başından savdı. Bazıları medya patronlarına gitmemi önerdi ama kime gideceğim? Tanıdığım patron yok ki...

-Olsa da zaten bir şey değişmez. Gazetecilikten vazgeç, başka yerlerde iş aramaya bak.”

Başı eğik gitti.

★★★

Genç kızla bir ortamda tanıştık...

Lise son sınıf öğrencisi. Diplomasını haziranda alacak...

“-İletişim fakültesine girip gazeteci olmayı hedefliyorum. Geleceğim için bana bir şeyler öğretir misiniz, yardımcı olabilir misiniz?

-Bak canım, gazetecilik öğretilmez. Başka hangi fakültelere başvurmayı düşünüyorsun?

-Sadece gazetecilik. Hayalim bu...

-Şimdi sana açıkça söyleyeyim, bu hayalinden vazgeç. Zira okulu bitirsen bile sonrasında çok büyük hüsran yaşarsın. Bir mucize olur da herhangi bir yayın kuruluşuna kapağı atmayı başarırsan, daha da büyük hayal kırıklıkları yaşarsın. En düşük ücretle çalıştırılırsın, bir yere gelmeyi yıllarca beklersin ama çok zahmetler çekersin.

-Yani bana gazeteci olma mı diyorsunuz?

-Eğer ben anamdan gazeteci doğdum, başka bir iş yapamam diyorsan, ailenin ekonomik durumu da iyi ise her şeyi göze alıp diren ama nereye kadar! Fakat benden sana tavsiye, hele bu yozlaşmış medya ortamında bu meslekte mutlu olamazsın. Vazgeç... Başka dallara yönelmeye, oralara odaklanmaya çalış. Gazeteci olmak isteyen senin gibi lise öğrencisi bütün hevesli gençlere de aynı şeyi açıkça söylüyorum. Bence gazeteci olmaktan vazgeçmeyi düşünmeye başla. Bu işin başka çaresi yoktur...”

O da yanımdan hayal kırıklığı ile ayrıldı.

Belki o genç lise öğrencisini üzmüştüm ama gerçekleri söylemiştim. Yalan söyleyecek, umut verecek halim yoktu.

Birkaç gün içerisinde birkaç eğitimli gençle kısaca söyleştim, sonuç bu idi.  

Bu tablo kimleri utandırmalı?