Sevgili okurlarım, bizim partinin genel başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı olan Recep Bey son ABD gezisine büyük hayaller ve hülyalarla çıkmıştı.

Büyük bir amacı vardı:

Biden tarafından kabul edilmek ve onunla bir görüşme yapmak!

Bu randevu konusunda girişimlerimiz aylar öncesinden başlatılmış, ABD yönetimine hem resmi yazıyla başvurulmuş, hem de ricacılar gönderilmişti.

Fakat gelin görün ki Biden ses vermiyordu.

Kabul etmiyor, üstelik kabul etmeyeceğini de bildirmiyordu.

Bizimki New York’a vardığında hâlâ bir umudumuz vardı!

Biden birdenbire “Gel bakalım Tayyip, sana yarım saat ayırıyorum. Derdini başkalarına değil bana anlat” diyebilirdi. Ama demedi.

Çok ayıp etti!..

Ve bu konuda ağzını bir kez olsun açmadı.

Umutlarımız kaldı bir başka bahara.

Yuh olsun ona.

★★★

Ancak bizim Recep Bey fırsat bu fırsattır deyip başka işler de yaptı. Örneğin uzun yıllardan beri zaten hizmetimizde olan Türkevi’ni açtı.

İngiltere başbakanı ile buluştu. Birkaç ülkenin yöneticileriyle bir araya gelip onlara yeni kitabını imzaladı.

Bu arada Büyük Birlik Partisi Başkanı Mustafa Destici ile de görüştü!

Bunlar olurken kendisinin ve bizim kalabalık heyetin gözleri ve kulakları hep Beyaz Saray’da idi. Bazıları dua ediyordu:

“Allah’ım ona ilham ver de Recep Bey’i kabul edip hiç değilse 15 dakika görüşsün. Yoksa elimiz boş döneceğiz!”

★★★

Ah Biden ah, onu bir kabul etsen var ya, bizim buralarda ne tantanalar yapılacaktı neler!.. Yandaş havuz medyasının manşetleri bile çoktan hazırdı:

“Başkan Erdoğan ABD Başkanına ders verdi...”

“Biden Türkiye’ye övgüler düzdü...”

“Biden bütün dünya dostum Recep Tayyip’i izlemeli dedi...”

Ve daha neler neler...

Ama olmadı.

Kalleş Biden, puşt Biden.



Sevgili okurlarım, ABD gezisinde gözlerden kaçan önemli bir olay daha vardı.

Biliyorsunuz, bizim Recep Bey tam da bu gezi öncesinde bir kitap yazmış ve piyasaya verilmesini sağlamıştı.

“Daha Adil Bir Dünya Mümkün.”

Kim olursa olsun kitap yazmak hem ciddi, hem de emek isteyen bir iştir.

Hiçbir kitap gökten zembille inmez. Zahmet, göz nuru, alın teri gerektirir.

Bizim Recep Bey gibi binbir işi olan bir kimse böyle bir kitabı nasıl zaman bulup yazmış, doğrusu merak ediyorum!..

★★★

Tanıtımı New York’ta yapılan kitap piyasaya çıktıktan hemen sonra yabancı dillere çevirisi de yapılmış...

İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve Arapça.

Demek ki dünya üzerindeki bütün ülkelere sunulan son derece önemli bir belge ortaya çıkmış.

Pek sanmam ama bu gâvur takımı da inşallah okuyup bir şeyler öğrensinler.

Recep Bey hazır New York’a gelmişten kitabın tanıtımı da muhteşem bir biçimde gerçekleşmiş.

New York’taki bütün gökdelenler, meydanlar ve taksiler kitabın ışıklı reklam panolarıyla bezenmiş.

Ne kitapmış be kardeşim!

★★★

Peki ama böyle bir kampanya için milyonlarca dolar para harcamak gerekir.

Bu paralar nereden, hangi kaynaktan sağlandı?

Örtülü ödenek olabilir mi?..

Ya da zengin edilen müteahhitlere “Hadi bakalım beyler, pamuk eller cebe” demiş olabilirler mi?..

Zira devletin bütçesinde “Cumhurbaşkanı kitap yazacak olursa onun tanıtımı” diye bir fasıl yok.

Dolayısıyla bu sorular havada kalmaya mahkûm.

★★★

Şimdi sıra esas soruyu sormaya geldi:

Bu kitabı kim yazdı?

Onca işinin ve meşguliyetlerinin arasına sıkıştırıp Recep Bey mi?..

Yoksa başkaları mı?

Kim olabilir onlar?

Örneğin saraydaki danışmanları olabilir.

Kim bilir, kim bilir!

Her şeyi benden beklemeyin canım, biraz da siz düşünün.

Haklıysam haklı deyin, haksızsam haksız!



Sevgili okurlarım, şimdi sizi birkaç yıl öncesine götürüp ilginç bir olay daha anlatmak istiyorum.

Bundan tam beş yıl önce birkaçı dışında bütün dünya ülkelerinin onayladığı Paris İklim Anlaşması imzalanmıştı.

Amaç bütün insanlık alemini tehdit eden hava ve çevre kirliliğinin önlenmesiydi.

Bunu bizim hükümet de imzalamıştı ama Meclis’in onayına bir türlü sunmuyordu. Dolayısıyla bu çok önemli anlaşma Türkiye açısından geçersiz kalıyor ve biz taraf olamıyorduk.

Kabul etmeyen öteki ülkelere bakar mısınız!

Yemen, Eritre, İran, Irak, Libya ve Türkiye.

★★★

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan bu konuyu Meclis’te önerge konusu yaptı:

“Bu anlaşmayı niçin bekletiyoruz? Onay için neden Meclis’e getirmiyorsunuz? Anlaşma ne zaman onaylanacaktır?”

Çevre Bakanı Murat Kurum, önergeye yazılı olarak yanıt verdi:

“Türkiye’nin bu anlaşmanın uygulanmasında sorunlarla karşılaşma konusunda DERİN ENDİŞELERİ vardır...”

Ötesi teknik konular olduğu için yazmıyorum.

★★★

Aradan bir süre geçti, Recep Bey New York gezisine çıktı.

Çevre Bakanı tam da o sırada yeni bir açıklama yaptı. Aynen şöyle:

“Türkiye Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, çocuklarımızın geleceği adına tarihi bir adımı daha hayata geçiriyor. Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla Paris İklim Anlaşması’nı ekim ayında Gazi Meclis’imizin onayına sunuyoruz. Hayırlı uğurlu olsun.”

Eee, nasıl oldu bu iş!

Sen uluslararası bir anlaşmayı beş yıl boyunca bekletip Meclis’in onayına sunmamışsın...

Soru önergesine verdiğin yanıtta “Türkiye’nin bu konuda derin endişeleri var” demişsin...

★★★

Şimdi ne oldu, ne değişti de 180 derece çark ettiler?

Nedenini hemen söyleyeyim:

Uluslararası örgütler ve ABD, New York gezisinde Recep Bey’in kulağını çektiler. “Bu önemli anlaşmayı parlamentonuzdan hemen geçirmeniz gerekiyor” dediler.

O da Çevre Bakanına talimat verip yukarıdaki açıklamayı yaptırdı.

Beş yıldan bu yana bekletilen anlaşma ekim ayında onaylanacak(mış).

Böyle devlet düzeni olur mu?

Olursa işte bu kadar olur.