Sevgili okurlarım, sabah yatağınızdan kalktınız. Televizyonu açtınız...

Karşınızda o var!

Öğleden sonra evde veya iş yerinizdesiniz. Televizyon açık...

Ekranda yine onu görüyorsunuz!

Öğleden sonra saatleri, akşam üzerleri hep aynı geçiyor. Hiçbir değişiklik yok...

Karşınıza yine o çıkıyor.

Özellikle geceler...

Değişen bir şey yine yok.

Onsuz, karşınızda o olmadan bir tek gün geçirmeniz bile mümkün değil.

★★★

O konuşmaya başladığında bütün programlar iptal ediliyor, canlı yayın ayaklarıyla ekranların çoğu yine ona kalıyor...

Ve propaganda saatleri bütün hızıyla karşınıza bir kez daha çıkarılıyor.

Toplu açılış töreni masallarında aylar ve yıllar öncesi açılmış tesisleri ballandıra ballandıra anlatıyor.

Partisinin özel toplantılarında yine bizim beyefendi konuşuyor.

Önüne geleni suçluyor. 

Çeşitli kesimlerden birilerini kabul edip onlara nutuk atıyor.

Gençler, sporcular, muhtarlar, belediye başkanları, partililer, yabancı konuklar, ne ararsanız var...

Ve akla hayale gelmeyecek hangi konu varsa anında canlı yayına geçiliyor.

Bu durumda ne yapacaksınız?

Ya emir kulu olmayan, onun konuşmalarını vermeyen kanallara geçecek, ya da televizyonu hırsla kapatacaksınız. Başka çare yok.

★★★

Evet!..

Her gün, her saat, olur olmaz zamanlarda karşımızda boy gösteriyor.

Yaptığı bütün konuşmaları, adına prompter denilen elektronik aygıttan okuyor.

Yani işin daha da Türkçesi, başkaları tarafından yazılmış olan metinleri okuyor!

Dünyadan haberi olmayan saf vatandaşlardan sık sık duymuşumdur:

“Tamam da abicim adam her konuyu çok iyi biliyor valla. Baksana her şeyi nasıl anlatıyor!”

Aslında konuşma yapmadığını, başkaları tarafından hazırlanıp eline verilen metinleri o elektronik aygıttan okuduğunu anlatsanız da fazla bir yararı yok.

Vatandaşı ikna edip edemediğinizi anlamak mümkün olmuyor.

★★★

İstediğiniz iddiaya girerim...

Prompteri önünden çekin, hata yapmadan birkaç dakika bile konuşamaz.

Bir süre önce yine bir canlı yayında nutuk atıyordu... Birden bire ne olduysa konuşmasını kesmek zorunda kaldı.

Bir süre sonra yeniden başlarken, prompterdeki okuma metnini yönetmekte olan görevlileri azarladı...

“Kim bakıyor bu işe!..”

Kızmakta haklıydı çünkü anlattığı konuyu yeterince bilmiyordu...

Ve önünde o aygıt olmadan, orada otomatik olarak önünden akıp giden cümleleri okumadan konuşması mümkün değildi.

★★★

Bunları niçin yazdığıma gelince...

Her siyasetçi, fırsatını bulduğunda kendi propagandasını yapar. En doğal hakkıdır.

Ama o, bunu artık bıktırırcasına yapmaya başladı.

Bazen karşımıza günde üç kez çıkıp ahkâm kesiyor.

Sonra sıra yeni konuşmasına gelinceye kadar istirahate geçiyor.

İşte o zaman ekranlar bize kalıyor ama bu kez de alt yazılarda yine karşımıza çıkarılıyor.

Sonra gelsin birkaç saat sonra yapacağı yeni konuşmalar.

Azzz sonra... Sayın Cumhurbaşkanımız canlı yayında!

★★★

Asık bir surat...

Gergin yüz ifadeleri...

Sağa sola, sadece bizim muhalefet partilerine değil, bütün dünyaya posta koyan anlamsız lâflar...

Kürsüde, yani önünde üç ayrı prompter aygıtı var.

O konuşurken kameralar bu aygıtları kesinlikle göstermez.

Gösterenin başı derde girer.

Bazen önündekine, bazen de sağdakine ve soldakine bakarak okuma görevini yerine getirir!

Sanki Allah’ın emri, günün neredeyse her saatinde canlı veya cansız yayınlarla karşımızda.

★★★

Peki ama bu parti başkanını her gün olur olmaz saatlerde ekranlarına taşıyan o televizyon kanallarına ne demeli!

Korkaklık... Yalakalık...

Emir kulluğu.

Sadece yandaşlık falan değil, onun çok ötesinde.

★★★

Beyefendi bıktırdı artık.

Resmen bıktırdı.

Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey olamaz.

İnsanların asabı zaten fazlasıyla bozuk, sinirler gergin...

Hiç kimse, kim olursa olsun belli suratları karşısında bu kadar çok ve sık görmeye ve onları dinlemeye tahammül edemez.

Hiç değilse insaf etse de gecelerimizi bazen bize bıraksa diyorum!..