Milli takımı yıllardır izliyorum. Maçlara böyle galip başladığımız bir tablo görmedim. Finaller oynamış, şampiyonluklar kazanmış büyük takımlar gibi maçların hemen başında golümüzü atıyoruz.

Kenan şık vurdu ve öne geçtik. Rakibin kaptığı topları çok çabuk geri aldık. Orta alanda tek topları iyi oynadık. Burak, Kenan ve Hakan’la, Letonya kendi yarı sahasına yerleşemeden, önemli pozisyonlar yakaladık.

Her maçın kendi içindeki hikayesi farklıdır. Bu kez, fizik kondisyonu iyi ve ikili mücadelelerde sert bir takım vardı karşımızda. Caner’in, ahlar, vahlar arasında şutu direkten dönmeseydi diye düşünürken, Hakan nefis vurdu yine. Devre bitmeden rahatlamıştık, sanki. Bu durum, 2 dakika sürdü. Ani ataklara karşı hep dikkatliydik, ama Savajnieks’in golü ile tadımız kaçtı.

Letonya'nın pas opsiyonlarını kapatarak, çoğu anda onları kilitlemeyi başardık.

Ozan'dan bahsetmesem olmaz. Şenol Güneş ile bambaşka bir Ozan izliyorum. Kendine güvenen, kuvvetini çok akıllı kullanan, hırsı ile bu takımın oyun yapısında yeri çok ayrı, Ozan Tufan’ın.

Mert yılların sağ kanat savunması gibi çok iyi hücuma çıkıp, penaltıyı aldı. Burak ile 3. golü zamanında bulduk. Letonya, savunmasını orta alana daha fazla yaklaştırıp, oyunu bizim yarı sahamıza yıkma planı yapmıştı, çünkü. Tutkal gibi takım Letonya. Çok yapışıyor.

Bu defa, net savunma hatası ile Uldiriks, takımının ikinci golünü attı.

Üçüncü maçını oynayan takımın, bazı anlarda, fizik olarak düşmesi gayet doğal. Doğal olmayan ise savunmada yaptığımız basit hatalarla, yine golü yememiz oldu.

Oyun yapısı anlamında ağırlığı fazla olmayan bir takımdan 3 gol yememiz şaşırtıcı. 2003 yılında bizi üzen Letonya kabusunu maalesef yine yaşadık.