Çok, ama çok değişik bir karakteri vardı. Pazar günü maça çıkardı. Pazartesi, antrenman olsa bile, ortada gözükmezdi. Salı günleri, sabahtan içmeye başlar; çarşamba günleri, bütün gün yataktan çıkmazdı. Perşembe günleri antrenmana gelir, ama cuma akşamlarını gece kulüplerinde geçirirdi. Tek dinlendiği gün cumartesiydi... Pazar yine maça çıkar ve müthiş oynardı.

Kimi futbol uzmanlarına göre, Pele’den daha iyi oyuncuydu, Garrincha... O, daha dünyaya merhaba dediğinde şanssızdı. Bacaklarında anatomik bozukluklar vardı. Bir bacağı kısaydı. Tedavi etmeye çalıştılar. Sonra ortaya, dünya futbolunun en iyi dripling yapan oyuncusu çıktı. Topu alıp, kalenin dibine inerdi, pas vermekten nefret ederdi. Herkesi etkisiz hale getirip, topu ağlara göndermek, onun en büyük yeteneğiydi.

14 yaşında, tekstil fabrikasında çocuk işçi olarak çalışırken keşfedildi. Botafogo, hemen onunla anlaştı. İlk maçında 3 gol attı. Garrincha, ilk evliliğini 18 yaşında yaptı. Hayat ona göre eğlenceydi. Üç kez evlendi, bir sürü evlilik dışı ilişki yaşadı. Tam 10 çocuğu olmuştu. Brezilya ile dünya kupalarını alırken, oynadığı futbol üzerine bir efsane olmuştu. Sahada futbol topu ile bütünleşiyor ve istediğini yapıyordu. Futbolun büyük sanatçısı dediler, ona... Bu sırada, son sevgilisinin annesi ile, kullandığı otomobilde kaza yaptı. Kaza sonucu trajikti. Sevgilisinin annesi ölmüştü. Bu olay Garrincha’yı yıktı. Depresyona girdi. İntihara teşebbüs etti. Tekrar futbola döndürmek için uğraştılar. Ama doğum sonrası yaşadığı anatomik problemler geri döndü. Dizi çalışmıyordu, artık... Yalancı dostu alkole geri döndü. İtalya’ya yerleşmek istedi, mutlu olamadı. Dönüşünde, dost bildiği hiç kimse onu arayıp sormadı. Bütün günlerini içerek geçiriyordu. Çok sevdiği futboldan tamamen uzaklaştı. 19 Ocak 1983 günü, alkol komasına girdi. Komadan çıkamadı, ona siroz teşhisi koymuşlardı. Futbolun büyük sanatçısı, Rio de Jeneriro’da, 49 yaşında yapayalnız öldü. Hayat dolu bir insandı, ama bu dünyadan çabuk ayrılmak istedi. Brezilya’da, Pau Grande’deki mezar taşında yazılı şu dizeler bile hüzünlüydü...

“O, çok tatlı bir çocuktu, kuşlarla konuşurdu...”