Bu oyunda en önemli kural, yakaladın mı golü atacaksın. Önce Mohamed, sonra Kerem’in direkten dönen topu, Marcao’nun kalecinin üstüne giden kafa vuruşu. Maç 3-0 olacakken bir baktım dakika 25, gol yok. Kaçırırsan gol pozisyonlarını, rakibin direnci artar, moral kazanır.

Mohamed'in bir santraforun sahip olması gereken nitelikleri var. Topu aldığı açılar, alan hakimiyeti, çevre kontrolü, golü koklaması gibi yetenekleri iyi. Ama hazır değil.

Galatasaray, geriden çabuk oyun kurma, üçüncü bölgede baskıda, ilk devrenin ortalarından sonra, büyük ritim kaybı yaşadı. 1884 yılında kurulmuş St. Johnstone, tarihindeki en büyük başarıyı, 2020 yılında FA ve lig kupasını kazanarak almış. Öncesi yok. Ama bu oyundaki en büyük sırrı biliyorlar. Sonuna kadar mücadele. Klasik İskoç huyu. Böyle kapanan ve savaşan takımlara karşı, kilit pas girişimleri ön plana çıkar. Anlayacağınız, mimar oyuncu lazım.

Ömer Bayram, Arda, Diagne’nin oyuna girmesi, çok fazla şeyi değiştirmedi. Kanat savunma oyuncularını iyi kullanıp sayısal üstünlüğü alamazsan, bir de bireysel hata yaptın mı, her şeyi berbat edersin. Önce Aytaç, sonra Muslera penaltı, kırmızı kart ve Kerr’in golü. Tam bir Stephen King romanı gibi. Korku koridoru! Boey’in beraberlik golü hemen gelmese, kabus devam edecekti.

Yine kazanamadı Galatasaray. İşler iyi gitmiyor.