Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, aşırı yükselen kura karşı önlemleri açıkladığı günün ertesinde yolum, İstanbul Dudullu’daki İMES Sanayi Sitesi’ne düştü.


Yani geçtiğimiz Salı günü. Günü özellikle belirtiyorum, çünkü aşağıda okuyacaklarınız o günün ekonomik koşullarında geçerli olan konuşmalar ve izlenimler. Malum, memleketin dakikası dakikasına uymuyor.


İMES, irili ufaklı 1.030 işletmenin yer aldığı ve her türlü kur dalgalanmasından ya da negatif ekonomik gelişmelerden etkilenen bir yapı.


Sitede ofisi bulunan arkadaşımı aradım, hemen gelip beni aldı. Çay-kahve faslı için ofise geçmeden bana 650 bin metrekareye kurulu siteyi gezdirdi.


Etkilenmemek mümkün değil. Çünkü arkadaşım, dışarıdan basit bir atölye gibi görün bazı yerlerin ekonomik hacmi ve hangi ülkelere ihracat yaptığı konusunda da bilgiler verdi. Alkışı hak ediyorlar yani.


Bu arada arkadaşım, çok kısa süre için başka bir şirketin ofisine uğraması gerektiğini söyledi. Birlikte gittik. Şirket sahibinin odasına girdiğimizde bir toplantı vardı. Israrla bizi de oturttular, kahveler çaylar söylendi. Ben de olup bitene tanık olma şansı yakaladım. Şans, çünkü ekonomimizin gerçekliği büyük bir çıplaklıkla karşımdaydı.


Hatırı sayılır bir ithalat hacmine sahip bir şirketti ve konu bankadan kredi alımıydı. Çünkü firmanının gümrükteki malını çekebilmesi için krediye ihtiyacı vardı. Daha önceden de iş yaptıkları özel bir banka aranmış, fakat kredi faizi olarak yüzde 35 yanıtı almışlardı.


İster istemez ağzımdan “Yüzde 35 mi? Nasıl olur ya?” diye hayret ifadesi çıkınca, şirketin sahibi anlatmaya başladı.


“Erdoğan Bey, bu faiz durumu hiç de anlatıldığı gibi değil. Bankaların mevduata verdiği faiz düştü ama bizim ihtiyacımız olan krediler için faiz kapısı yüzde 35'ten açılıyor.”


“Peki bu durumda ne yapacaksınız?” diye sordum.


“Şimdi yıllardır çalıştığımız bir diğer bankanın müdürünü arayacağım. Buyrun siz de dinleyin.”


Banka Müdürü’ne “Direkt konuya gireceğim. Krediye ihtiyacım var ve koşullarınız nedir?” diye sordu.


Bankacı: “Ticari faiz oranı bizde yüzde 30.”


İşadamı: “E bu çok yüksek değil mi? Yıllardır birlikte çalışıyoruz.”


Bankacı: “Haklısın Abi ama bir çok banka kredi bile vermiyor.”


İşadamı: “Az önce başka bir banka bize yüzde 35 dedi.”


Bankacı: “Kredi vermek istemediği için öyle söyemişlerdir. Dedim ya bir çok büyük banka şu an kredi vermek istemiyor.”


İşadamı: “E hani faizler inecekti? Biz de düşük faizli kredi alabilecektik?”


Bankacı: “Maalesef durum bu.“


İşadamı: “Peki siz Hazine’den hangi koşullarda alıyorsunuz.”


Bankacı: “Biz yüzde 14’ten alıyoruz.”


İşadamı: “Vay arkadaş ya peki biz ne yapacağız bu durumda?”


Bankacı: “Devlet bankalarında bu oran daha düşük ama orada da para yok. Küçük kredilerde sorun yok. Fakat büyük meblağlarda sıkıntı var. Bugünün koşulları maalesef böyle.”


İşadamı: “Peki hükümetin aldığı önlemler, Cumhurbaşkanı’nı yaptığı açıklamalar etkili olacak mı?”


Bankacı: “Özellikle döviz kuru konusunda kesinlikle etkili olur.”


İşadamı sıkıntıyla telefonu kapadı. Bana, “Erdoğan Bey canlı canlı tanık oldunuz işte. Durumumuz bu.”


Konuşulan faizler dudak uçuklatıcı. Küçük, orta ve orta üstü işletmelerin durumu gerçekten sıkıntılı. Fakat benim de aklıma bir çok kişinin düşündüğü soru geliyor? Acaba Cumhurbaşkanı yeni tedbirlerle ilgili açıklama yapmadan önce,  herhangi bir kişi, kurum ya da kuruluşun bilgisi var mıydı? Acaba birileri, ‘kur artışına karşı korumalı mevduat hesabı” konusunda önceden bilgi almış mıydı?


Acaba o gün, yüksek kurdan devlet kurumları harici elindeki dövizi bozduran başkaları var mıydı?