Kendisine haksızlık yapıldığına inanıyor olmalı Melih Bulu. Çünkü ona başka görev de verilmeyecekmiş. Üzülmüş. Kırılmış Melih Bey. İncinmiş yani.

Peki ülkede bu zamana kadar sadece size mi haksızlık yapıldı Melih Bey? Mesela göreve getirilme şeklinizi, atanma koşullarınızı normalhukukiakademik hayata ve Boğaziçi Üniversitesi geleneklerine uygun buluyorsunuz da görevden alınmanızı mı anormal buluyorsunuz?

Melih Bulu


Sayın Bulu; bu ülkede çok sayıda gazeteci, yazar, iş insanı, siyasetçi hapishanelerde yıllarını geçirdi, geçirmeye de devam ediyor. Bu zamana kadar onlara da haksızlık yapıldığını hiç düşünmediniz mi?

Sadece sizi protesto ettiği için terör soruşturmasına maruz kalan, ters kelepçe vurulan, burs ve kredileri kesilen öğrencilere haksızlık yapılmadı mı mesela?

Haberlere bakacak olursak, falanca kadrodaki kişi, bir anda filanca yere müdür falan oluyor. Bu zamana kadar “liyakat” denilen kavram hakkında hiç kafa yordunuz mu Melih Bey?
Ya da siz görevdeyken, hocalık görevinden aldığınız kişilere de haksızlık yaptığınızı düşünmediniz mi?

Neden kırgınsınız Melih Bey? Niye incindiniz?
Bu ülkede ağır haksızlığa ve hukuksuzluğa uğrayan çok sayıda entelektüel, özgürlüklerini kaybetme pahasına kaçıp gitmeyi aklından bile geçirmedi. Ülkeyi terk etmedi. Her biri üstelik cezaevine tekrar girme pahasına düşünmeye, eleştirmeye, konuşmaya, alternatif üretmeye devam ediyor.

Madem haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsunuz çıkın, açık açık bunu dile getirin.

Sizden kim ne istedi, siz ne vaat ettiniz ve sonrasında ne olmadı? Çıkın anlatın. Yaptığınızın, duruşunuzun, 6 aylık görev süreniz boyunca sergilediğiniz tavırların doğru olduğuna inanıyorsanız, cesurca savunun kendinizi.

Melih Bey, burası Türkiye.

En çok dile getirilen kavram “adalet”tir ama hiç olmayan da budur. Herkes Türkiye’de adaletten söz eder. Bir Çin atasözü der ki; “Dil çürük dişin etrafında dolanır.” Durum tamamıyla budur.

Hayır yani çıkın derdinizi anlatın. Haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsanız bunu da açıklayın. İnanın, gerçekten haksızlığa uğrarsanız sizi ilk başta ve her şeye rağmen, aylardır protesto eden Boğaziçi Üniversitesi’nin hocaları, öğrencileri savunacaktır.

Çünkü adalet bir gün herkese lazım olur ve adil olmak için önce temel insani özelliklere sahip olmak gerekir. Ve adaletin ona farklı, buna farklı ve tabi ki size de farklı işlememesi gerekir.

Kaçmayın Melih Bey. Gitmeyin Melih Bey. Konuşun Melih Bey.

Melih Bey hak, Melih Bey hukuk, Melih Bey liyakat, Melih Bey demokrasi, Melih Bey dürüstlük, Melih Bey ahlak, Melih Bey saygı, Melih Bey anlayış, Melih Bey özgürlük.

Burası Türkiye Melih Bey, neden terk etmeyi düşünüyorsunuz?

Gerçekten ama gerçekten haksızlığa uğradığınızı mı düşünüyorsunuz Melih Bey?

Gerçekten incindiniz mi?

Kıbrıs’tan yeni müjdeler bekliyorum


Cumhurbaşkanı’nın KKTC ile ilgili müjdesinin, adaya saray yapılması olduğu açıklandıktan sonra bu konu çok konuşuldu, çok da eleştirildi. Öyle ya, bu kadar ağır sorunun olduğu bir ortamda, müjdenin çıka çıka ‘saray inşaatı’ çıkması elbette hayal kırıklığı yaratır.

Fakat şimdi ben yavru vatanımız için başka müjdeler bekliyorum. Tahminimce kısa bir süre sonra KKTC açıklarında doğalgaz bulunduğu müjdelenir. Hem anavatan hem de yavru vatan dışa bağımlılıktan kurtulacağımızın sevincini yaşar bir kez daha.

Hemen ardından çok büyük “petrol yatakları bulundu’ müjdesi sürpriz olmaz. Sevincimiz daha da artar.

Elbette ki adada çok değerli ‘altın madenlerinin bulunduğu müjdesi’ de üçüncü bir müjde olarak ve tabii ki siyaseten zamanı gelince açıklanır.

Seviniriz hep birlikte.

Bodrum’dan bildiriyorum


Bayram tatilinden bir süre önce ben de Bodrum’a geldim. Fırsat oldukça dolaşıyor, mekanlardaki durumu gözlüyor, esnafın nabzını tutuyor, tatilcilerle de sohbet ediyorum. Ayrıca insanların bir araya geldiğinde en çok ne konuştuklarını, gündemlerinin ana konularını merak ediyorum.
Bodrum’dan bildiriyorum; İşte ülkenin dört bir yanından yüzbinlerce insanın akın ettiği Bodrum’da halkın gündemindeki konu başlıkları: :

-Bodrum’un genelinde gerçekten ama gerçekten korona önlemlerinin esamesi okunmuyor. Sosyal mesafeyi takan olmadığı gibi, maske de takılmıyor, fakat herkes şunu söylüyor: “Valla burada korona yok. Kimse hiçbir kurala uymuyor. E o zaman ben de takmam.”

-Bodrum’a 1 saat önce gelen 1 saat sonra geleni istemiyor. Önce gelenler hemen kalabalıktan yakınmaya başlıyor: “Ama canım böyle de olmaz ki. Yani burası çok kalabalık oldu. Bütün İstanbul burada.”

-Betonlaşmanın çılgınca devam ettiği Bodrum’da çoğu kişi eski ile yeniyi kıyaslayıp ekliyor; “O zamanlar buralar kıraç araziydi. Yolu yoktu be... Sudan ucuzdu. Ah ah, zamanında ben de şurada bir arazi kapatsaydım ya...”

-Bodrum’daki en önemli gündem maddelerinden biri pahalılık “1 Bodrum lirası 10 İstanbul lirasına bedel” şeklinde zeka dolu espriyi Twitter’de okudum. Binlerce hatta on binlerce liralık akşam yemeği faturaları herkesin dilinde. Bazıları, “E abi tabi bunlar da 3 ay çalışıyor. Olacak o kadar” şeklinde zeka yoksunu yorumlar yaparken, buna yanıt verenler de “E kardeşim ben de 1 haftalık tatil için 12 ay çalışıyorum” diyor.

-Bodrum’da bir başka sorunda plajlar. Eğer kaldığınız yerin sahili yoksa, yani özel bir plaja gitmek zorundaysanız yandınız. Yerine göre 200 TL ile 1.500 TL arası giriş ücreti ödemek zorundasınız. Bu duruma, “E tabi abi neticede bu plajlar da marka tabii” diyenler de var, “Sahiller halkındır kardeşim, buna önlem alınsın” diyenler de.

Özellikle akşamları tüm mekanlar lebalep dolu. Bazı restoranlara dışarıdan baksanız, AKP kongresi yapılıyor zannedebilirsiniz. Ülke meseleleri de yemek masalarının vazgeçilmez konu başlıkları. Bu masalarda ayrıca Sedat Peker ifşaatları, erken seçim olasılıkları  ve ittifak formülleri de konuşuyor.

Aşı kartı zorunlu olmalı


Her zaman özgürlükleri savundum.

Farklı bakış açılarına ve tercihlere saygı duyuyorum. Aşı karşıtlarının düşüncelerine de saygılıyım. Ancak bunca acı deneyime, bilimsel veriye ve virüsün yol açtığı can kayıplarına rağmen aşıya direnmelerini anlayamıyorum.



Aşı, yasal koşullardan dolayı ‘zorunlu’ hale getirilemez, durum ortada. Fakat dünyadaki birçok ülke ve kuruluş ‘aşı kartı’ uygulamasını zorunlu hale getirmeye başladı. Ben de bunu destekliyorum. Tamam, isteyen aşı olmasın. Fakat aşı kartı olmayan da önümüzdeki süreçte restoranlara, konser alanlarına, spor salonlarına, tribünlere, okullara ve hatta iş yerlerine alınmasın. Başka çare görünmüyor.

Sağlık Bakanı her gün açıklama yapıyor ve özellikle delta varyantına dikkat çekiyor. Ülkede her geçen gün vaka sayısı artıyor. Görünen o ki bayram tatili sonrası patlama yaşanması kaçınılmaz.

Kimsenin evlere hapsolmaya, iş yerini kapalı tutmaya mecali kalmadı. İşin ekonomik yanını bırakın, psikolojik olarak 4. dalga ile yeni bir kapanmayı kaldıracak halimiz yok. Pandemiyi yenmenin aşı dışında bir yolu da bulunmuyor. Bu durumda aşı kartı uygulamasının da hayata geçmesi gerekiyor, aksi takdirde bulaş zinciri kırılamayacak.

Zaten Türkiye’de kim ne kadar karşı çıkarsa çıksın, kim ne kadar direnirse dirensin, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere aşı pasaportu uygulaması gündemde. Üstelik bu zorunlu durumun tarihte de örnekleri var.

Bu görüşümden dolayı kimlerin ne diyeceğini tahmin edebiliyorum. Onlara sözüm şu: “Kendinizi düşünmeyebilirsiniz ama başkalarının yaşam hakkını ve sosyal hayatımızı tehlikeye atmaya hakkınız yok.”
Hatta son sözüm şu: Eğer yeni bir kapanma dönemi başlayacaksa, bu ilk etapta aşı olmayanları kapsayacak şekilde uygulansın.”