Eminim hepiniz bana katılırsınız, demokratik ve hukuk devleti olarak Türkiye, özellikle son 19 yılda demokrasi de çağ atladı (!)

Bireysel hak ve özgürlükler konusunda dünyada parmakla gösteriliyoruz.

İfade özgürlüğü falan derseniz, Türkiye’ye herkes gıpta ediyor.

Selahattin Demirtaş


Fakat ortada ilginç bir durum da var. Ülkede artık ne derseniz, sizin ne olduğunuzu ifade eden bir sıfat yapıştırılıyor. Yaftalanıyoruz yani. Öyle ki, ağzınızı açsanız vatan haini, soru sorarsanız terörist, şüphe etseniz ajan provokatör oluyorsunuz.

Tabi hangi sıfata nail olacağınızı, kuracağınız cümle, soracağınız soru, düşünce şekliniz belirliyor. Ola ki “Ne dersem, ne olurum?” diye merak ederseniz, şu listeye bir göz atın ki konuştuğunuz, düşündüğünüz, ifade ettiğiniz, sorguladığınız zaman başınıza ne geleceğini öğrenin.

“Selahattin Demirtaş neden hapiste” diye sorarsanız, ‘PKK’lı’ olursunuz.

“KHK’lılar mahkemede akladıktan sonra neden görevlerine dönemiyor” diye sorgularsanız, FETÖ’cü olursunuz.

Kanal İstanbul’a karşı çıkarsanız, ‘vatan haini’, emekli amirallerin açıklamasını suç olmadığını dile getirirseniz ‘darbeci’ olursunuz.

LGBTİ bireylere yapılan fiziki ve duygusal saldırılara karşı çıkarsanız, ‘eşcinsel’ olarak yaftalanırsınız.

Kazdağları’nın altın madeni bahanesiyle talan edilmesine karşı çıkarsanız, ‘dış mihrakların’ kuklası, “Osman Kavala’ya haksızlık yapılıyor” derseniz, ‘ajan’ olursunuz?

Rektör atamalarını sorgularsanız ‘çağdışı’ olursunuz.

Aşı nerde diye sorarsanız ‘provokatör’, lebalep kongrelere karşı çıkarsanız, falan partinin uşağı olursunuz.

Bazı dinci vakıflarda yapılan uygulamaları ve ahlak dışı olayları gündeme getirirseniz ‘din düşmanı’ olursunuz.

128 milyar dolar nerde diye sorarsanız, ‘kışkırtıcı, tehditkar, vatan haini, terörist, bölücü’ olursunuz.

Neden böyle oluyor biliyor musunuz? Eğer bir şeye karşı çıkarsanız, karşı çıktığınız konu konuşulmasın diye, öyle bir sıfat yapıştırılıyor, öyle bir yaftalanıyorsunuz ki, sizi susturma çalışıyorlar. Bu şekilde, sorunlar, sorular, sorgular değil, sıfatlar konuşuluyor.

İşte bunun adı da sıfat faşizmi. Yafta faşizmi. Sorgulamayalım, düşünmeyelim, ifade etmeyelim, konuşmayalım diye.

128 milyar sorusu neden yanıtlanmıyor?


Sanıyorum 19 yıllık iktidarında AK Parti, “128 milyar dolar nerede?” sorusu karşısında zorlandığı kadar başka hiçbir şeyde zorlanmadı.



Ciddi ciddi bocalıyorlar. Pankartlar indiriliyor, sosyal medya paylaşımları yapanlar gözaltına alınıyor. Garip, tutarsız açıklamalar yapılıyor. Açıklanan rakamlar gerçeği yansıtmıyor. Tuhaf yani.

Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan, “Siz Merkez Bankası’nın döviz satış yöntemini sorgulayabilirsiniz ama kimseyi yolsuzlukla suçlayamazsınız” dedi.

İyi ama kimse yolsuzluk yaptınız demiyor ki? “128 milyar dolar nerde” diye soruyor?

AK Parti’nin bu soru karşısında bocalaması, politika üretememesi, iletişim kurumaması, en az 128 milyar doların kaybolması kadar garip bir durum. Oysa AK Parti’nin bu zamana kadarki en büyük başarısı ‘siyasi iletişimi’ olmuştu. Başarısızlıklarını bile zafer olarak sunabilmeyi başarmıştı.

Fakat geldiğimiz noktada AK Parti, muhalefetin bu sorusu altında eziliyor.

Bizim büyük çaresizliğimiz


Korona salgını karşısında ülke olarak ne denli çaresiz kaldığımızı Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Can Candan Twitter’da yazdı.



Basit bir hesap ile, günde en az 250 kişi ölüyor desek, bu Haziran sonuna kadar 80 günde 20.000 insanımız ölecek demek. Aşısı olan bir hastalıktan önümüzdeki 80 günde 20 bin insanımızın ölmesi kabul edilebilir mi?”

Oysa günlük ölü sayısı 300’ü geçti bile. Ne kadar çaresiz, ne kadar zavallı, ne kadar acınacak bir durumdayız değil mi?

İşte bizim büyük çaresizliğimiz de bu!

Dünya futbolunda darbe


Geçen Pazartesi sabahına, dünya futbolunda darbe girişimi ile uyandık. Girişim diyorum çünkü başarılı olup olmadığını zaman gösterecek. Demek ki futboldaki darbede gece yapılıyormuş.



UEFA, Şampiyonlar Ligi’nin 2023-24 sezonundan itibaren düzenlenecek yeni formatını açıklamaya hazırlanırken, dünyanın en büyük kulüplerinden karşı atak geldi. Manchester United, Manchester City, Chelsea, Arsenal, Liverpool, Tottenham, Barcelona, Real Madrid, Atletico Madrid, Juventus, Milan ve Inter ‘Avrupa Süper Ligi’nin kurulması konusunda anlaştı. FIFA ve UEFA ise bu kulüpleri ve tüm oyuncularını, ısrarlı olmaları halinde hem liglerinden hem de uluslararası turnuvalardan men etmekle tehdit etti.



Aslında olayın özü basit. En zengin kulüpler, dünya futbol piyasasındaki paradan daha fazla pay almak istiyor. Tıpkı dünya siyasetinde olduğu gibi.

UEFA’nın açıklaması da bu yönde: “Azınlık bir grup, uzun süredir sadece kendini düşünmekte ısrar ediyor. Artık yeter!”

Dünya değişiyor. Futbol da değişiyor. Değişmeyen sadece, zenginin daha zengin olma hırsı, fakirin gittikçe daha fakirleşmesi.

Bakalım dünya futbolunun darbecileri başarılı olacak mı?

Dikkat: Allah ile kul arasına vergi dairesi girdi 


19 Mayıs Üniversitesi, Ali Fuad Başgil Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Batı’nın, haber sitesi tr24’teki yazısından artık mübarek ayda verilen zekata da vergi çıkarıldığını öğrendim.



Meğer zekat alan kişi, 30 gün içinde durumu vergi dairesine bildirmek zorundaymış. Vergi dairesi bu tutardan 2021 yılı için 7 bin 703 TL istisna tutarını düştükten sonra kalan miktarı veraset ve intikal vergisine göre vergilendiriyor. Üstelik yardımı kabul eden kişi, vergisini tek seferde ödemek zorunda.

Yani, “Kardeşim bu durum Allah ile kul arasında, başkasını ilgilendirmez” demeyin. Çünkü Allah ile kul arasında artık vergi dairesi de var.

İki film önerisi


Geçen hafta sonu, sizlerle de paylaşmak istediğim iki güzel film izledim.

Bu filmlerin ilki, Kadir İnanır’ın olağanüstü bir performans gösterdiği Kapı filmi. Mardinli Süryani bir ailenin dramını anlatan filmde oyuncular da, yönetmen de, senaryo da çok güzel.



Tabi bir de film sayesinde, Mardin’in güzelliği karşısında insan bir kez daha büyüleniyor.

İkinci film, Anthony Hopkins’in büyüleyici performansı ile karşımıza çıktığı ‘Father’ (Baba) filmi. Film, yaşlılık sorunlarıyla başa çıkamayan bir adamı ve aynı adamın kızıyla ilişkisini anlatıyor. Anthony Hopkins’in oyunculuk performansına hayran olurken, insan kendi yaşlılığını da düşünmeden edemiyor.



Father (Baba), şu ana kadar izlediğim, bu yılın en iyi Oscar adayı film.