TV8’in MasterChef yarışması, Acun Ilıcalı’nın zekası ve  ekibinin yetenekleriyle birleşince, ortaya çok çarpıcı hikayeleri de barındıran güzel bir program çıkıyor. Geçen haftaki eleme bölümünde şefler, yarışmacıların önüne barbunya koyarak, yaratıcılıklarını göstermelerini istedi.

Soğanlar kavruldu, etler mühürlendi, ocaklar yakıldı... Tüm yarışmacılar, annelerinden, ninelerinden, ustalarında gördüğü, kitaplardan okuduğu, restoranlarda tattığı klasik barbunya yemeği yapmaya girişti. Biri hariç. Tavırlarıyla sempatik, şeflerle girdiği diyaloglarla komik, jürinin de rakiplerinin de pek şans vermediği, o ana kadar da yarışmada pek varlık gösterememiş Tunahan Akı, herkesi terse yatırdı.

Diğer yarışmacılar klasik barbunya yemeği yapmak için malzemeleri sepete doldururken, Tunahan pasta malzemelerinin peşine düştü. Şeker, yumurta, vanilya, beyaz çikolata, tereyağı alıp işe koyuldu. Herkes her şeyi aynı şekilde yaparken, Tunahan, kendisine verilen  barbunyayı ayıklayıp, profiterol yapmaya girişti.

Verilen süre tamamlandığında, yarışmacılar tabaklarını teker teker şeflerin önüne koydu. Sıra Tunahan’a geldiğinde nefesler tutuldu. Sadece Türkiye’de değil, dünyada isim yapmış üç ünlü şef, barbunyalı profiterolü görünce gözlerine inanamadı. Her biri önce bu cesareti, farklı bakış açısını ve alınan riski takdir edip, barbunyalı profiterolün tadına baktılar.

Düşünülmeyeni düşünen, herkesten farklı olanı, üstelik çok da lezzetli yapan, ekran başındaki milyonlar dahil hiç kimsenin şans tanımadığı Tunahan, alkışlar içinde o gecenin birincisi ilan edildi. Rakiplerine fark attı.

İşte Türk siyaseti de Tunahan’ın yapacağını yapacak birini ve farklı projeleri bekliyor. 19 yılda çok yıpranmasına ve destek kaybetmesine rağmen, AKP hemen tüm anketlerde az farkla da olsa hâlâ birinci parti. Üstelik bir iktidarın yapabileceği ne kadar hata varsa tamamını yapmış olmasına rağmen durum bu.

Çok ciddi orandaki ‘kararsız seçmen’ kitlesi de seçimin sonucunu belirleyecek gibi görünüyor. Ve belli ki Türk seçmeni, barbunyalı profiterol yapacak birini bekliyor. Herkesten farklı, günün koşullarına uyan, beklentiyi karşılayan, rakiplerinin akıl edemediği, son derece lezzetli bir barbunyalı profiterol.

Hele ki ‘Z kuşağı’ seçmen faktörünü de düşünecek olursak...

Aksi takdirde AK Parti’nin ocaktaki yemeği yakmış olması, tek başına muhalefet partilerine başarı getirmeyecek; aynen son 20 yılda olduğu gibi.

Metin Akpınar belgeseli


Metin Akpınar’ın hayatını anlatan “İyi ki Yapmışım” isimli belgeseli herkes izlemeli. O da yetmez; çocuklarınıza da izletmelisiniz. Çünkü anlatılan sadece büyük usta Metin Akpınar’ın hayatı değil, aynı zamanda yakın siyasi tarihimiz.

Genç yaşta tiyatro oyunculuğuna başlayan Metin Akpınar, 60’lardan itibaren sahneye çıkıyor. 70’ler, 80’ler boyunca sayısız oyun sergiliyor. Zeki Alasya ve Devekuşu Kabare oyuncularıyla birlikte her türlü siyasi eleştiri ve hicvi hiç çekinmeden sahneye koyuyor.



Darbe liderlerinin karşısında da oynuyor, bakanların ve başbakanların da. Bu süreçte Metin Akpınar ne hapse atılıyor ne tiyatrosu kapatılıyor ne de soruşturmaya uğruyor. 90’ların başında da tiyatroyu bırakıyor.

Belgeselde, büyük ustanın yol arkadaşları da o günleri anlatıyor. O yol arkadaşlarından biri olan Cihat Tamer’e soruluyor. “Bugün Devekuşu Kabare aynı oyunları sahneye koyabilir mi?” O da acı acı gülerek yanıt veriyor: “Aynı oyunların bugün sahnelenmesi mümkün değil.”

Terör ortamı, darbeler ve muhtıra dönemlerinde bile özgürce sahnelenen oyunların bugün sahneye konulamayacağı, izin verilmeyeceği konusunda maalesef bütün Türkiye hemfikir.

Güldürenlerden, gülümsetenlerden ve mizahtan öcü gibi korkan bir ülke haline geldik.

Eğitimde hep aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek


Üniversite sınavlarındaki taban puan düşürüldü. Karşı değilim. Düşürülsün ama sonuç değişmeyecek. Barajı geçemeyen öğrenciler, puan yüksek olduğu için değil, eğitim sistemi kötü olduğu için ilk aşamayı geçemiyorlar.



Her şeyi çok çabuk unutuyoruz. “Bu sınav sistemi yanlış” diyerek, bir gecede üniversite sınav sisteminin daha saçma bir hale getirilmesinin üzerinden sadece üç yıl geçti. Üstelik o yıl milyonlarca öğrencinin gözünün yaşına bakılmadan yapıldı bu.

Yani ne yaparsak yapalım bu sonuç değişmeyecek. Bu koşullarda eğitim sistemimiz de iyileştirilmeyeceğine göre, bütün ülke olarak hep aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleyeceğiz. Yıllardır yapıldığı gibi.

Marmara Adası da yanmadı ya!


Tam bir yıl önce Birgün Gazetesi, ardından da Cumhuriyet gündeme getirmişti, ülkemizin en büyük ikinci adasındaki çevre felaketini. 2014 yılında sorumsuzca izin verilen mermer ocakları Marmara Adası’nı çöle çevirmişti. Fakat katliam durmadı ve bugüne kadar çok sayıda başka mermer ocaklarına da izin verilince, ada fotoğrafta gördüğünüz hale geldi.

Sadece 2014 yılında adada mermer ocağı için 41 işletmeye izin verildi. Katliam burada da durmadı. Bugüne kadar izin verilen mermer ocağı sayısının 100’ü bulduğu belirtiliyor. Plansız, programsız bir şekilde ağaçlar kesildi, bitkisel yapı toprakla birlikte sökülüp atıldı.

Marmara Adası’nın son hali havadan böyle görünüyor.


Ormanlarımızı yok eden yangınlar, bütün dünyadaki örneklerinde olduğu gibi  doğal afet olarak nitelendiriliyor. Ormanlarımız, ağaçlarımız ve doğal yaşam bu afetlerle yok oldu. Peki Marmara Adası’nda olup biten ne? Ben söyleyeyim, sorumsuzca insan eliyle yapılan ve siyasi iradenin de teşvik ettiği taammüden bir katliamdır bu.

Afetin doğal olanı sonra kendini tamir edebiliyor. Fakat insan eliyle yaratılan afet kolay kolay geriye döndürülemiyor.

Birkaç gün önce çekilen şu fotoğrafa bir kez daha bakın. Bir cennet köşe insan eliyle işte bu hale getirildi. Marmara Adası yanmadı. Göz göre göre katledildi.

Bu fotoğrafa bir kez daha bakın. Marmara Adası yanmadı. Üç kuruş fazla kazanma hırsıyla yanıp tutuşanlar tarafından bu hale getirildi.