İstanbul Emniyeti, 7 Şubat 1989’da Öncü Hukuk Bürosu’nu bastı. İçeride bulunan üçü avukat, dokuz kişi gözaltına alındı.

Avukatlardan birinin adı Mehmet Ata Uçum’du.

Uçum, aynı zamanda Adımlar Gazetesi’nin koordinatörüydü.

Bu büro ve gazete Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin (TBKP) yasal organıydı.

Evet, komünisttiler.

SÜRGÜNDEN DÖNÜŞ

12 Eylül’ün üzerinden yedi yıl geçmişti.

Cunta lideri Kenan Evren, kendisini cumhurbaşkanı seçtirmişti.

“Asılmayıp beslenenler” ya cezaevindeydi.

Ya da yasa dışı Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri olan ‘Haydar Kutlu’ kod adlı Nabi Yağcı ile kapatılmış Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran gibi Avrupa’da sürgündeydiler.

Boran ve Yağcı, 1987’de Brüksel’de bir basın toplantısı düzenleyerek, birleşme kararı aldıklarını ve Türkiye’ye döneceklerini açıkladı. Ne var ki Boran’ın kalbi, vatanı görecek kadar dayanamadı. Boran, 10 Ekim 1987’de hayata veda etti.

Yağcı ve TİP’in Genel Sekreteri Nihat Sargın sözünü tuttu. Tutuklanacaklarını bilerek 15 Kasım 1987’de Türkiye’ye geldiler. O yıllarda komünizm propagandası suç olduğundan havalimanına iner inmez içeriye atıldılar.

TASTAMAM 900 GÜN...

Aylarca açlık grevinde kaldıktan sonra ve bu dava dünya tarafından protesto edildiği için 4 Mayıs 1990’da salıverildiler.

Kararda şöyle deniliyordu:

“Düşüncenin suç olmaktan çıkarılması hususunun uzun süredir kamuoyunca tartışıldığı, konunun TBMM’deki partilerce olumlu karşılandığı...”

Yağcı çıkar çıkmaz, eşi Çiçek’i cezaevinde ziyaret etti.

Çünkü o da tutukluydu.

KOMÜNİSTLER YER ÜSTÜNDE

Yağcı ve Sargın özgürlüklerine kavuştuktan bir ay sonra TBKP’nin kuruluş dilekçesi verildi. Fakat 10 gün sonra kapatma davası açıldı.

Devlet, aman vermemeye kararlıydı.

Aralık 1989’da yer üstüne çıktığı andan itibaren komünistlerin solukları bile izleniyordu. Polis, “TBKP’liyim” diyeni alıyordu.

Örneğin, 11 Şubat 1990’da Adımlar Gazetesi’nin Şişli’deki bürosu basıldı ve 150 kişi gözaltına alındı.

İçlerinden biri, yine Uçum’du.

O günlerde işçiler ve emekçiler adına devletten hesap sormanın bedelini, gözaltılarla ve işkencelerde ödedi.

FAİLİ MEÇHULLERİN İZİNDE

TBKP, 1991 yılında kapanırken komünistler parçalanmış bir nar tanesi gibi dağıldılar.

Uçum, 1994’te İstanbul Barosu Faili Meçhul Cinayetler ve Kayıplar Komisyonu’nun koordinatörü oldu. Bu tarihte, PKK ile haklı bir mücadele yürütülürken, kimi görevliler sözde devlet adına cinayet işliyordu. Uçum’a göre 1993-1994’te rakam en az 600’dü.

Uçum, 21 Aralık 1998’de Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan ‘Devlet cinayetlerden sorumlu’ başlıklı söyleşide, hesap soruyordu.

“Failler üçüncü kişi olsa bile devlet cinayet ve kayıplardan sorumludur” diye konuşuyordu.

Şöyle devam ediyordu, Uçum:

“Devlet içinde kümelenmiş, çok önemli kamusal alanları işgal etmiş, adeta iç devlet oluşturmuş hukuk dışı güçlerin, uzun süre barınmış ve temizlenmemiş olması sorumluluğun nedenidir.”

“Kutsal devlet ve devletin yüksek menfaatleri anlayışı burada da karşımıza çıkıyor” diye yakınıyordu.

TAŞ ATAN ÇOCUKLAR

Uçum, 2004 yılından itibaren PKK yanlısı gösterilerde, polise taş atarken yakalanan, tutuklanan ve ağır cezaya çarptırılan çocukların kurtarılması için çaba verdi.

Uçum’un da öncülük ettiği ‘Çocuklar için Adalet Çağrıcıları’ adlı topluluk, Terörle Mücadele Kanunu’nun çocuklar yararına değiştirilmesini sağladı.

“Teröristin büyüğü küçük olmaz” diye itiraz edenlere karşı “Çocuktan terörist olmaz” diyorlardı. Çocuklar adına hesap soruyorlardı.

‘ATA’YI SİLDİKTEN SONRA

Ancak bu grup, Uçum’un AK Parti ile yakınlaşmasına vesile oldu. ‘Ata’ adını sildiren Uçum, 2010 yılında ‘Yetmez Ama Evet’ kampanyasını yürüttü.

Çözüm Süreci’nde Akil İnsanlar Heyeti’ne katıldı.

Uçum, 7 Haziran 2015’te AK Parti’den Kars Milletvekili seçildi.

Ne var ki 1 Kasım’da aday gösterilmedi.

Hiç küsmedi.

2016 yılında, yeni anayasa çalışmasında, “Atatürk ilke ve inkılapları” ile “Atatürk milliyetçiliği” ifadesinin çıkarılacağını söyledi.

2017’deki referandumda “Halk kendi devletini kuruyor” diye tweet attı.

Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı oldu.

ÖZGEÇMİŞİNİ GERİYE DOĞRU YAZMAK

AK Parti ile tanıştığı ana dek, en azından ömrünün 45 yılında devlete karşı mücadele veren Uçum, özgeçmişini geriye doğru silerek, yeni baştan yazıyor.

Kendisini “Muhafazakar sol demokratım” diye tanıtıyor.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olmadığını savunuyor.

Ya da son vakada olduğu üzere Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’a yöneltilen eleştirilere ilişkin “Hesap vereceksiniz demek, devletten hesap sormaktır” diye buyuruyor.x

Bir vakitler halk yararına bir düzeni savunduğunda, faili meçhul cinayetlerin hesabını sorduğunda, çocukları cezaevinde kurtarma davasını güttüğünde komünist diye, devlet düşmanı diye, dış bağlantılı diye, iç mihrak diye, bölücü diye ve terörist diye suçlanan bir hukukçu, iktidarı tadınca muhalefete parmak sallıyor.

“Sen benim devletime ha!” diyor.

İşte, Al Mehmet’ten Ak Mehmet’e böyle geçiliyor.