Tunceli’nin Ovacık İlçesi’ne bağlı Güneykonak Köyü’nün mezarlığı, elli hanelik köyün sırtını dayadığı bir tepenin üzerinde yer alıyor.

Köylüler Zaza dilinde bu tepeye ‘Sere Dewe’ diyorlar.

Türkçesi, köy başı demek.

Bu tepeden bakınca doğuda Tujik Dağı ve Gayret Baba Türbesi görünüyor.

Kuzeybatıda Munzur Dağı, bütün ihtişamıyla dikiliyor.

Köyün eteğinden geçen Munzur Çayı olanca coşkusuyla akıyor.

Sere Dewe’de, çağlar öncesinden kalan koç ve koyun başlı mezarlar var.

Rivayet o ki bir Türkmen geleneği bu.

Ta Akkoyunlulardan...

Bu mezarlardan birini 6 Mayıs 2011’de açtılar.

Ali Ekber Yürek’i kabrinden çıkardılar.

Ölümünden 30 yıl sonra...

İşkencede öldürülüp intihar etti diyerek, gencecik bedeni ailesinin eline verildiğinde daha 23’ündeydi.

Öğretmene yatılı okulda işkence


Güneykonak’ta 1958’de doğan Yürek, Kahramanmaraş’ın Afşin İlçesi’nde öğretmendi.

Mayıs 1981’de gözaltına alındı, Afşin Yatılı Bölge Okulu’nda işkenceli sorgudan geçirildi. Son anlarına, arkadaşı Akif Keçeli tanık oldu.

Dedi ki:

“Ölü mü, diri mi, ayırt edemedim. Her tarafının morluklar içinde ve cansız olduğunu gördüm. ‘Onu biz öldürdük. Bildiklerini anlatmazsan ölürsün’ diye tehdit ettiler.”

Yürek, işkenceye dayanamadı.

Tarih, 25 Mayıs 1981’di.

Ailesine “Parkasının ipiyle kendisini astı” denildi.

Ağabeyi Mehmet Yürek’e göre kardeşinin intihar ettiği iddia edilen hücrenin boyu bir metreydi. Ali Ekber ise 1.75 boyundaydı. Parmakları, cinsel organı ve dişlerinde elektrik ve sigara yanıkları vardı.

30 yıl sonra açılan mezar


AK Parti ve ortağı FETÖ, 2010’da yargıyı ele geçirmek için anayasa değişiklik paketi hazırladı. Bu pakete, 12 Eylül’cülerin yargılanmasının önüne geçen Anayasa’nın Geçici 15. Maddesi’nin kaldırılacağı vaadi konuldu. Amaç, Kürtler ve solun desteğini almaktı.

Mehmet Yürek, kardeşinin ölümüne yol açanların hesap vereceğini umarak, şikayetçi oldu. Afşin Savcısı Mehmet Kuş, soruşturma başlattı. O tarihte Yürek’in ölü muayenesini gerçekleştiren Prof. Dr. Nevzat Özcan’ı dinledi.

Özcan, şunları söyledi:

“Asıldığı ip duvardaki su borusuna bağlıydı. Kendisini bu şekilde asması, aklı dengesinin yerinde olmaması ile mümkündür. Elleri serbestti. Onu bir başka kişinin astığını gösterir.”

Yürek’in mezarı 6 Mayıs 2011’de açıldı.

Cesedi incelenmek üzere götürüldü.

Ailesi mezar taşlarını öperek ve mumlar yakarak sevgilerini gösterdi.

O gün ben de mezarlıktaydım.

Mehmet, Fehmi ve Cennet


Yürek dosyasının açılması ile 12 Eylül’de Kahramanmaraş ve Gaziantep’te işkencede can verenler bir bir gün yüzüne çıktı.

Örneğin, Afşinli Fehmi Özarslan.

Üniversiteliydi ve 21 Ağustos 1981’de gözaltında öldü.

Bir diğeri, Adana Ticaret Akademisi öğrencisi Mehmet Ceren.

İddiaya göre, 21 Ekim 1981’de fenalaşarak can verdi. Otopsi tutanağında “Ölüm sebebi aşikar” denildi.

Sonuncusu, 27 yaşındaki Cennet Değirmenci.

Bir ev kadını...

Değirmenci, Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’nden 22 Mayıs 1982’de ölü halde çıktı.

210 gün işkence gören Hamit Kapan gibi, sağ çıkanlar da vardı.

Her işkenceyi yaşadı; Filistin askısı, elektrik, kafaya su damlatmak, foseptik, tırnak çekmek...

Kapan, hem Özarslan’ın, hem de Ceren’in cesetlerinin yanına konmuştu.

Bana şunları söyledi:

“Ceren’in öldürüldüğü odaya beni sürükleyerek götürdüler, odaya attılar. ‘Senin sonun da böyle olacak’ gibisinden tehdit vermek için. Boynunu kırıldığını biliyorum. Askıdan düşmüştü. Askı taşımadı mı ne, lanet olsun...”

Peki, Özarslan?

Anlatıyor, Hamit Kapan:

“Erler kum torbasıyla dövüldüğünü, ciğerlerinin parçalandığını, parçaların ağzından geldiğini
söyledi.”


En önemli şüpheli, dönemin Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı Tümgeneral Yusuf Haznedaroğlu’ydu. Namıdiğer Kırbaçlı Paşa.

Haznedaroğlu ile 30 Nisan 2011’de evinde söyleşi yaptım.

Bana, “Operasyonlardaki ölümler dahil toplam yedi kişi öldü” dedi.

Sordum: “Yedi kişi çok önemli bir rakam değil mi?”

Şöyle yanıt verdi:

“Üç sene içerisinde çok önemli bir rakam değil.”

Hani zaman aşımı kalkacaktı?


Yürek, Ceren ve Özarslan’ın ölümüne ve 91 kişinin yaralanmasına ilişkin soruşturma 2011’de zaman aşımından düştü.

Haznedaroğlu, hiç yargılanmadı ve 2017’de öldü.

Dava şu an AİHM’de...

Her 25 Mayıs’ta bir sol gazetenin siyah beyaz sayfalarının alt köşesinde Yürek’in hatırası yad ediliyor. İlan “Unutmadık!” diye bitiyor.

Neyse ki Yürek ve Ceren’i unutmayanlar var.

Fakat Özarslan ve Cennet Değirmenci artık hatırlanmıyor.

Bu ülkede 10 yıl önce verilen sözler de...

Ne denilmişti?

“12 Eylül’cüler yargılanacak!”

Evet, hastane odasından duruşmaya katılıp kahve içerek.

“İşkenceciler mahkemede hesap verecek!”

Evet, kayıp oğlunu arayan anneye “Kemikleri bul getir, dava açalım” diyerek.

“Faili meçhul cinayetler aydınlatılacak!”

Evet, acıları ispat için aileleri kanıt toplamak zorunda bırakarak.

Şimdi Ali Ekber’in sonsuz uykuda olduğu Sere Dewe’den bir de Türkiye manzarası görünüyor.

Dünden daha karanlık...

Hiç değilse defnettikleri bir cesetleri...

Her 25 Mayıs’ta gül bıraktıkları mezarları var.