Anayasa Mahkemesi, iş adamı Osman Kavala’nın tutukluluğunun hukuki olmadığı ve makul süreyi aştığına ilişkin yaptığı başvuruyu sekize karşı yedi oyla reddetti.

Üye Hakim Engin Yıldırım, tahliyesini savunduğu Kavala ile ilgili yazdığı şerhte, Franz Kafka’nın romanı ‘Dava’yı ve Dava’nın, neden yargılandığını bilmeyen kahramanı Josef K.’yi hatırlattı.

Şöyle yazdı:

“Başvurucunun aynı olguya dayalı suçlamalar ve kuvvetli şüphe uyandıracak önemli yeni deliller ortaya konulmadan iki kez tahliye edilip üç kez tutuklanması da Kafkaesk bir hukuk sarmalına benzemektedir.”

Kavala’nın tek tutuklusu olduğu bu dava, 15 Temmuz 2016’da Büyükada’da Splendid Otel’de gerçekleştirilen toplantıya dayandırılıyor. Türk vatandaşı olan Henri Barkey’in, darbeyi takip için toplantıyı düzenlediği iddia ediliyor.

Kavala’nın Barkey ile davrandığı savunuluyor.

Bu, birinci Büyükada Davası.

Bir de ikincisi var.

İHBARCI ÇEVİRMEN

Adalar Emniyet Müdürlüğü’nün, her Allah’ın günü sarhoş kavgası ayırmaktan yorgun düşmüş polisleri, duydukları ihbar karşısında koltuklarından fırladı.

O gün, 5 Temmuz 2017 idi.

Emniyete gelen bir tanık Askor Oteli’ndeki casus buluşmasını ihbar etti. Sözde tanık, toplantı salonunun karşısındaki tuvalete giderken içerisi dolu olduğu için kapıda oyalanmış ve beş dakikada konuşulanlara kulak kabartmıştı.

Casuslar cep telefonlarındaki bilgilerin polisten nasıl saklanacağından ve şifrelemelerden söz ediyordu!

Toplantıda çevirmen olan bu tanık, katılımcılarla tartışınca ihbarda bulunmuştu.

Polis aynı gün Askor Oteli bastı. Dokuz kişi, kapısı açık salonda oval şekilde oturmuş konuşurken yakalandı.

DİLLER HARİTASI

Bu toplantı, birden çok hak örgütünün çatı kuruluşu niteliğindeki İnsan Hakları Ortak Platformu’nun ‘Stresle Baş Etme ve Verilerin Güvenliğinin Korunması’ başlıklı atölyesiydi. Sekiz hak savunucusu eğitime katılıyordu. Bilgi güvenliği danışmanı olarak İsveçli Ali Gharavi ve Alman Peter Steudtner davet edilmişti.

Stresle baş edebilmek için herkesten duygularını çizgilerle yansıtması kararlaştırıldı.

Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Özlem Dalkıran, çevre tahribatını anlatmak için el çizimi Türkiye haritası üzerine yapılaşmaları, orman yangınlarını ve HES’leri işaretledi. Karaladığı kağıt, casusluk belgesi diye önüne kondu.

Gharavi’ye Türkiye’yi bölünmüş halde gösteren harita soruldu. Bu idari sınırlar değil, diller haritasıydı. Bölücülük diye sunuldu.

Sekiz kişi tutuklandı.

İKİNCİ GEZİ KALKIŞMASI

15 Temmuz’un yıl dönümüne 10 gün kala yapılan operasyon, iktidara göre ikinci Gezi kalkışmasıydı. Amaçları, Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasını protesto için Ankara’dan yürüyüşe geçen Kemal Kılıçdaroğlu’nun konvoyu İstanbul’a yaklaşırken, Gezi benzeri eylemler gerçekleştirmekti.

Erdoğan, Hamburg’da şöyle dedi:

“Onlar adeta 15 Temmuz’un devamı niteliğinde toplantı için bir araya gelmişlerdir.”

Alman-Türk ilişkileri gerildi.

Akşam’a göre Almanya paniğe sürüklenmişti. “Alman istihbaratı BND’nin Büyükada toplantısını finanse ettiği, toplantıdan BND’ye Türkiye raporu gideceği” konuşuluyordu.

AK Parti Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’e göre arkasında CIA ve MI6 da vardı. Ne var ki FETÖ yoktu.

Deligöz’ün kardeşi FETÖ’den tutuklu olmasa, ihtimal o da olurdu.

AYM’DE CEZA

İkinci Büyükada Davası İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sekiz kişi 25 Ekim 2017’de tahliye edildi. Dava 3 Temmuz 2020’de bitti.

Dört sanık ceza aldı.

Dalkıran’a örgüte yardım suçundan 1 yıl 13 ay hapis cezası verildi.

Dalkıran’ın başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi (AYM) 23 Mart günü karar verdi. AYM’ye göre Büyükada’daki toplantı gizli değildi.

Kararda şöyle devam edildi:

“Kaldı ki bir toplantının gizli olmasının tek başına bir suçlama konusu yapılmaması gerekir. Toplantının terör örgütlerine yardım etme veya casusluk amacıyla yapıldığına, konuşulanların suç teşkil ettiğine ilişkin iddia ileri sürülmediği gibi herhangi bir delil de gösterilmemiştir.”

Dalkıran’a 40 bin TL ödenecekti.

HANİ CASUSTULAR?

İktidarın talimatı üzerine veya ihtiyaçları doğrultusunda, düşman görülen birey ya da toplulukları cezalandırmak için, zayıf kanıtlara ve yalnızca kanaatlere dayalı bir şekilde açılan bu davalar sonucunda demokrasiden eser miktarda kaldı.

Hukuktan, eser miktarda...

Yani, ucu ucuna.

Türkiye’nin uluslararası ilişkileri bozuldu, çıkarları sarsıldı, saygınlığı zedelendi.

Türkiye, muhaliflerin asılsız suçlamalarla tutuklandığı, uluslararası baskı ve pazarlıklarla mahkumların bırakıldığı bir ülke durumuna düşürüldü.

Bu yargılamalar içeride siyasi kutuplaşmada ve muhaliflerin sindirilmesinde araçsallaştırıldı.

Hani bu kişiler ajandı?

Hani arkalarında CIA, MI6 ve BND vardı?

Hani ikinci Gezi’yi yapacaklardı?

Hani 15 Temmuz’un devamı niteliğinde bir girişimdi?

Büyükada’daki casusluk komedisinin birinci perdesi indi.

Şimdi ikinci perdeyi bekliyoruz.