Lebalep kongreler, vatandaşa çay poşeti atılan mitingler, parti büyükleri ve şeyhlerin cenazeleri için verilen kısa bir normalleşme arasından sonra bir kez daha tam kapandık.

Tastamam 17 gün.

Bilim insanları virüsün kuluçka ömrünü hesap ederek, 14 ile 28 günlük kapanma süresi önerirken; iktidarımız ‘ne çektirsin, ne bıktırsın’ diye düşünmüş olmalı ki 17’de karar kıldı.

Hem zaten bu sayı kulağa hoş geliyor: Kuran’daki 19 mucizesi gibi.

Kim bilir, belki de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın uğurlu sayısıdır.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un totemi de olabilir.

TURKUAZ TABLODA HAVUZU GÖRMEK

Bir otelci ve acenteci olan Ersoy, turizm için gerekli olan vaka hedefini açıkladı: En az 5 binin altına ineceğiz.

Biz her akşam turkuaz tabloya baktıkça aramızdan bir bir eksilenleri ve yoğun bakım servislerinde inleyenleri görüyoruz. Bakan Ersoy, içi turistle dolu otel havuzunu anlıyor olsa gerek. Bu yüzden “Türkiye’de turist olmak çok avantajlı, kısıtlamalar onları kapsamayacak” diye müjde verdi.

Sanırsın, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kafeste muhabbet kuşuyuz. Turistler istediği dala inip kalkan kibirli şahin.

Bütün şehirler, bütün meydanlar, bütün müzeler turistlere açık. Kordon boyları, göller ve denizler, su kenarları onların. Plajda güneşlenebilir, denizde yüzebilirler. İkizdere’nin suyuna girebilirler.

Bize gelince...

Bahçedeki şişme havuzda çimmek bile haram.

Şöyle bir hava alalım diyerek siteden çıkmak yasak. Site yönetimleri burnunu uzatanı içeriye sokacak.

Ver yetkiyi kapıcı Mehmet efendiye, bak bakalım çıt çıkıyor mu?

Duvarın dışındaki sokak köpeğinin kuyruğunu sallaya sallaya gezme hürriyeti var.

Duvarın içindeki evcil hayvan ve sahibinin yok.

GAZ ORUCU BOZAR MI?

Dışarı hiç mi çıkmıyoruz?

Çıkıyoruz.

Eczaneden ilaç alma bahanesiyle semt semt dolaşıyoruz.

Kümesten tavuk çalmış tilkiler gibi dam altlarından, başımız öne eğik, ayak parmaklarımızın ucuna basarak yürüyoruz.

Parklar kapalı.

Yol kenarlarındaki çayır çimene oturmak yasak.

Bir tek cami ve mescitler açık. O da herkese değil.

Misal, Furkan’cılar gibi itikaf için camide kalacağım dediğin anda yersin biber gazını.

İktidara muhalif bir dini topluluksanız, değil iftarda orucunuzu bozmak için, gusül abdesti için su bulamazsınız.

Burası, iktidarı tutmayan Müslümana Kerbela, tutana ‘Asrı Saadet’ diyarı.

Yeri gelir, orucu biber gazıyla açtırırlar.

BEKRİ MUSTAFA İSYANI

İçişleri Bakanlığı, virüsün yayılımına yol açtığını düşündüğü için bir genelge ile içki satışını fiilen yasakladı.

Kanunda yasak olmadığı için adına ‘kısıtlama’ deniliyor.

İçki satışının salgına etkisi var mı? Bilime göre yok.

O gün bütün TEKEL bayileri ve zincir marketlerinin içki reyonları, Moğolların yağmaladığı topraklara çevrildi. Rafta birkaç mavi ispirto, birkaç kolonya şişesi kaldı. İslamcı iktidar aldığı yasakla ramazanda insanları günaha soktu.

Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Konfederasyonu, TEKEL bayileri ve marketler yasağı uygulamadı.

Kadehler Bekri Mustafa’nın ruhuna kalktı.

Bu kez hıfzıssıhha kurulları devreye sokularak yasaklama yoluna gidildi.

Zabıta gibi her gün teftişe gittiğim için biliyorum.

Bizim mahalledeki marketin içki reyonu geçen cuma günü açıktı.

Cumartesi kapatıldı.

Pazartesi yeniden açıldı.

Salı günü reyonu bir tek zincirlemedikleri kaldı.

Yasağı uygulayabilmek ve salgından ötürü canı burnunda olan esnafı yatıştırmak için marketlerde gıda ve temizlik dışındaki raflar kapatıldı.

Pamuk serbest, oje yasak.

Şampuan serbest, parfüm yasak.

Hayvan yemi serbest, tasması yasak.

Kibrit serbest, ampul yasak.

Gel gör ki bu ürünlerin tümünü internetten almak serbest.

İNTİHAR ETME HÜRRİYETİ

Kapanma kapsamında olmayan iş kolları ve yasaklanmayan özgürlükler de yok değil.

Fabrikalar, madenler, tersaneler ve atölyeler çalışıyor örneğin.

İşçilerin nasırlı elleri, patronların pişik yapmış pembe k..larına feda olsun.

Küçük esnafın dükkanı kapalıysa da kredi çekme hürriyeti var.

İflas ederse, kahvehanesinin tavanından geçen doğalgaz borusuna kendini asıp öldürme hürriyeti var.

1 Mayıs İşçi Bayramı’nda üçü birden canına kıyma hürriyetlerini kullandı, değil mi?

Pazarcılar, seyyar satıcılar, yevmiyeciler, hamallar, merdiven silenler ve ev temizliğine gidenler için sokakta virüse yakalanarak yahut evde açlıktan ölmek gibi iki tercih hakkı var.

Patates çuvalı dağıtımında ezilme imtiyazı...

Manavda ezilmiş ve çürümüş ürün reyonundan ucuza sebze seçme şansı...

Bakkalda bayat ekmek alma imkanı var.

MAHRUZE TEYZENİN RÜYASI

Fakat aşı yok. Parasıyla bile alamıyoruz aşıyı.

Test sayısını azaltarak, vakaları düşürüyoruz.

Koronavirüsün olmadığı bir hayat, uzak bir ihtimal artık.

Ekrem İmamoğlu’na kete verip oy vermeyen reis’çi Mahruze teyzenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı görünce “Sanki peygamber efendimiz geldi” demesi gibi, biz de bir mucize bekliyoruz.