Hürriyet’in basıldığı 8 Eylül 2015 gecesi bulduğum ilk taksiyle son sürat Bağcılar’daki Doğan Medya Center binasına gittim. Binaya vardığımda saldırganlar kapı önündeki bekleyişini sürdürüyordu. Bazıları polisle hatıra fotoğrafı çektiriyordu.

Sanki düşmanı bastırmışlardı.

Bir zafer elde etmişlerdi sanki.

Sloganlar atıyor ve durup durup İstiklal Marşı okuyorlardı.

Büyük bir öfke duydum.

AK Parti, 7 Haziran 2015’teki genel seçimde iktidarı kaybetmesinin sorumlusu olarak Doğan Grubu’nu görüyordu. İktidar ve tetikçileri seçimden beri Aydın Doğan’ı, Hürriyet’i, grubun diğer gazete ve televizyonlarını hedef gösteriyordu. Kışkırtılanlar nihayet üzerimize salınmıştı.

Bu düşüncelerle dış kapıdan geçerek, bahçeye girdim. Merdivenleri tırmanırken cam kapının taşlarla parçalandığını gördüm. Saldırganlar gazetemizi basmak ve içeriye girmek istemiş, neyse ki biber gazıyla dağıtılmıştı.

Binada korku ve endişe vardı.

Birinci kata çıktım.

Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı ve Yayın Yönetmenimiz Sedat Ergin ile baskın sırasında gazetede olan ya da saldırıyı haber alıp gelen herkes yaşananlardan ötürü üzgündü.

Ertesi günkü Hürriyet, can kaygısıyla hazırlandı. Sonraki günlerde Ahmet Hakan, evinin önünde saldırıya uğrayacaktı.

Aydın Doğan ve ailesi ya canından olacaktı ya da malından...

Hürriyet’i böyle bir zorbalıkla boğdular.

Milliyet’i böyle susturdular.

Cesedini Demirören’lere verdiler.

Sedat Peker, altı yıl sonra bugün saldırı planını ifşa etti.

AK Partili milletvekili rica etti!


Peker, dün yayınladığı altıncı videosunda, 6 ve 8 Eylül 2015’te Doğan Medya Center binasına yönelik iki baskını AK Partili bir milletvekilin ricası ile gerçekleştirdiğini kabul etti.

Peker, şimdilerde grubun sahibi olan Demirören Ailesi’ne seslenerek, şunları söyledi:

“Sizin gazetenizi ben bastırttım. Bastırtmadan önce gelen milletvekilinin ismini söylemeyeyim ayıp olur. ‘Bizim gençlik kollarından birtakım arkadaşlar gidecek.’ Ee? ‘Ama onlar profesyonel değil.’ Ee? ‘Sen böyle arkada...’ ‘Tamam’ dedim, ben gönderdim. Savcılar, aha delil, ikrar, ben yaptım. Milletvekili söyledi, rica etti. Aydın Doğan yaşlı adam, bir taraftan ölüm korkusu sardı, bir taraftan devam eden mahkemeler, ‘Ben ölürüm, çocuklarıma dert kalmasın.’ Hoop! Senin oturduğun koltukta benim emeğim var ulan!”

Evet, bu bir suç ikrarıdır.

Bir saldırgan ceza aldı


İki saldırıya dair Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 26 sanığa mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlalden dava açıldı.

İddianamede ilk saldırı şu şekilde anlatılıyor:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir TV kanalında “400 vekili istikrar ve yeni anayasa için istemiştik” sözlerinin Hürriyet’in internet sayfasında, “400 vekil olsaydı Dağlıca Olayı olmazdı” diye haberleştirildiği belirtiliyor.

Bu haber sonrası kalabalık grubun saat 23.05’te Hürriyet’in önünde toplandığı, Hakan Özay ve Bilge Alp Lekesiz’in korkulukları söküp bariyerleri kırdığı, gazete girişindeki camlara yumurta ve buz atıldığı, aydınlatma direklerinin söküldüğü, kameraların parçaladığı ifade ediliyor.

Saldırganlardan yalnızca ikisinin kimliği saptanabilmiş!

Oysaki dönemin AK Parti İstanbul Milletvekili ve Gençlik Kolları Başkanı Abdurrahim Boynukalın, o akşam Hürriyet’in önündeydi. Aydın Doğan’ı terörist ilan ettikten sonra Erdoğan’a “Seni başkan yaptıracağız” şeklinde seslenmişti.

Ne var ki Boynukalın’ın B’si bile geçmedi.

İddianameye göre...

8 Eylül’de güvenlik güçlerinin şehit edilmesini protesto için toplanan grup Hürriyet’in önüne geldi. Işıklandırmaları, cam kapıyı, vitrin camlarını ve kameraları kırarak içeriye girmek isteyen grup zor gücüyle binadan çıkarıldı.

Dava açılan 26 saldırgandan 10’u Rizeliydi.

Rizelilerden dokuzu Kömürcüler Mahallesi’nden...

Tesadüf olmasa gerek!

Saldırganlar ifadelerinde şunları söylediler:

“Bir kısım şüpheliler ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez’ şeklinde sözlerle protesto ettiklerini, İstiklal Marşı okuduklarını, gazete bahçesine ve binaya girmediklerini, zarar vermediklerini, girenleri tanımadıklarını beyan ettikleri, bir kısım şüphelilerin ise yoldan geçtikleri sırada kalabalık grubu görüp durduklarını, sloganlara ve İstiklal Marşına katıldıklarını ancak...”

Özetle hiçbiri saldırmamıştı!

Dava 27 Kasım 2018’de sonuçlandı.

Yalnızca bir sanığa mala zarar vermekten 2 bin TL, konut dokunulmazlığını ihlalden 1 yıl 8 ay ceza verildi. Hükmün açıklanması ertelendi.

Oklar Metin Külünk’ü gösteriyor


Peker, ilk ifşaatında, eski AK Parti Milletvekili Feyzi İşbaşaran’ı karakolda dövdürttüğünü açıklamıştı. Saldırıyı bir AK Parti Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesinin ricası üzerine yaptığını söyleyip Metin Külünk’ü ima etmişti. Peker, “Milletvekilini dövdürdüm, devletin karakolunda dövdürdüm, avukat kardeşime dövdürdüm” demişti.

Peker, şimdi de adını açıklamadığı bir AK Parti milletvekilinin ricası üzerine Hürriyet baskınını organize ettiğini kabul ediyor.

“Savcılar, aha delil” diyor.

Oklar, yine Külünk’ü gösteriyor.

Külünk susuyor.

AK Parti’deki görevinden istifaya tenüzzül etmiyor.

Sedat Peker’in iddialarına ilişkin ölü numarası yapan yargı, karakoldaki dayağı soruşturmaya girişmedi. Girişecek gibi de görünmüyor. Bütün mesaisini eleştirel tweet atan yurttaşları içeri tıkmaya harcayan yargı Hürriyet’in basıldığı geceyi de soruşturamayacak.

Çünkü korkuyorlar.

Çünkü Hürriyet, işte böyle bir Türkiye için boğazlanmıştı.