CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 13 rehineyi kurtarmak için düzenlenen Gara Operasyonu’ndan 16 şehitle dönülmesi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a beş soru yöneltti.

Beş sorudan biri şöyle:

“Terör örgütü başı Öcalan’dan seçimlerde size yardımcı olması için mektup dilenirken neden vatan evlatlarının serbest bırakılması için çağrı yapmasını istemediniz?”

Kılıçdaroğlu, bu sorusu ile 23 Haziran 2019’da yinelenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminden üç gün önce Öcalan tarafından HDP’lilere yapılan “Yerel seçimlerde tarafsız kalın” çağrısını hatırlatıyor. Bu mektup, Öcalan ile İmralı Cezaevi’nde görüşen Ali Kemal Özcan tarafından açıklanmıştı.

“Acaba ne düşünüyor” diye Özcan’ı aradım.

O günlerde Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı olan Özcan’ın 10 Ağustos 2020’de, Genel Sosyoloji ve Metodoloji Anabilim Dalı için açılan bir kişilik profesörlük kadrosuna atandığını öğrendim.

Özcan, profesörlük unvanını hak ettiğini ifade ederek, şunları söylüyor:

“Benim profesörlüğüm gecikmişti. Ben daha doçentken, Türkiye’de kaç profesörün benim kadar uluslararası yayını vardı? İlk 20’ye girerim.”

Bu arada profesörlük jürisindeki akademisyenlerden bazılarının direniş gösterdiği ve jürinin değiştiği söyleniyor. Özcan, “Sıkıntılar oldu ama engellenemedi. Ama devletin (Engellemek için) özel bir çabası olmadı” diyor.

‘Kılıçdaroğlu haklı, yüzde 100 sonuç alırdık’


Bugün ‘Mektup getirmeseydim’ diyor musunuz?

Ben tarihi bir iş yaptığımıza inanıyorum. Bir: Ben İstanbul seçimleri için gitmedim. İki: İstanbul seçimlerini ne Erdoğan ile ne de Öcalan ile konuştum.

Mektupta İstanbul seçimi geçiyor.

Hayır, geçmiyor.

Öcalan, HDP’lilerin seçimde yansız kalmasını istiyor.

İstanbul seçimleri ifade olarak geçmiyor.

Ama İstanbul seçimlerine dair konuştunuz?

İstanbul seçimleri için kullanıldı, ayrı bir şey. O doğru. Ama ben İstanbul seçimleri için gitmedim. İki gün altı saat konuştuk. Bakın bakalım, seçimler kaç cümlede geçiyor?

İmralı’ya kaç kez gittiniz?

16 ve 20 Haziran 2019’da gittim.

İkisi de seçimden önce...

Doğrudur. Taraflardan biri İstanbul seçimine yüklendi, öbürü karşı tarafa. Oysa Öcalan’ın mektubu diyor ki “Millet ve Cumhur ittifakları arasında şuna buna payanda olmayın.”

Bu tutumu aldığınıza pişman mısınız?

Tabii ki değilim. Eğer o gün Öcalan ve Ali Kemal Özcan dinlenseydi, İstanbul’u Binali Yıldırım kazanmış olurdu. Madem tahmin yapıyoruz, değil mi? Bugün 16 kişi ölmemişti.

Ne alakası var?

Öcalan’ın dediği çıkmış olacaktı. Kürtlerin tarafsız kalması ile iki cephenin birbiriyle uğraşması devam edecekti. Kim kazanıyorsa “Helal olsun” denilecekti. Kürtler niye bu işe alet olsun?

Siz onlardan biri adına İmralı’ya gitmediniz mi?

Benim kim adına gittiğimi nereden çıkardınız?

Birinin izniyle gitmiyor musunuz?

Devlet izniyle gittim ben. Devlet var ortalıkta.

Devlet sizin getireceğiniz mektupta “Kürtler CHP’ye oy versin” denileceğini bilse gitmenize izin verir miydi?

O onların işi. Ben maksadıma bakarım. Çünkü Türkiye’nin savaşsızlığa, şiddetsizliğe, terörsüzlüğe ihtiyacı var. Şunun bunun belediye başkanı olmasına değil.

20 Haziran 2019’dan sonra görüşebildiniz mi?

Görüşebilsem 16 vatandaşımız ailesiyle birlikte olurdu.

Neden görüştürmediler?

Onu bilemem. Onu görüştürmeyenlere soracaksınız.

Kılıçdaroğlu diyor ki, “Bu çocuklar için çağrı yapılmasını neden istemediniz?”

Aynen öyle! Kılıçdaroğlu’nun siyaset tarzına bir sürü eleştirim var. Ama bu cümlesi doğru. Bu cümlesi tarihidir.

Sizin böyle bir talebiniz oldu mu?

Özel olarak bu 13 vatandaş için başvurum yok.

Sizden böyle bir talep olsaydı nasıl karşılardınız?

Kafa üstü atlardım! Çünkü ben acı ile yaşayan bir insanım.

Sonuç alınabilir miydi?

Yüzde 99 değil, yüzde 100.

İHD: PKK’nın inadını kıramadık


İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Canı çıkası” diye andığı İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan, haksızlığa uğradıklarını düşünüyor.

Türkdoğan, PKK’nın kaçırdığı 20 gümrük memurunu 8 Eylül 2015’te Türkiye’ye getirdiklerini hatırlatırken, bütün çabalarına rağmen 13 rehineyi kurtaramadıklarını söylüyor.

Şöyle devam ediyor:

“PKK, 2017 yılına kadar ‘Devlet bizi muhatap alsın. Ya devletten ya iktidardan ya da TBMM’den çağrı yapmasını istiyoruz’ diye haber gönderdi. PKK’nın muhataplık arzusu her şeyi kilitledi. Halbuki hükümet, ‘İşi çözmek için ne yapıyorsanız yapın’ demişti.”

Türkdoğan, 2019’da heyet kurmak için girişim başlattıklarını, bazı muhalif partilerin milletvekili vermeye “Evet” dediğini kaydediyor. Ancak PKK’nın bu kez de askeri operasyonları gerekçe göstererek vazgeçtiğini anlatıyor.

Türkdoğan, şunları söylüyor:

“Yılbaşından önce dolaylı haber gönderdim. Aracılara dedim ki bu bir vicdansızlıktır. Bu insanlar hapiste olsa tahliye olurdu. Aileler travma yaşıyor. Örgütün dolaylı ya da doğrudan muhataplık ilişkisi kurma inadını kıramadık.”