Havana sokaklarında “Libertad!” sloganları atılıyor.

Yani, özgürlük istiyorlar.

Sloganlar bakımsız evlerin duvarlarında ve çukurlu sokaklarda yankılanıyor.

Birkaç gösterici ekonomik zorluklardan ve ilaçsızlıktan yakınıyor.

Öfkeliler polis araçlarını deviriyor.

Komünist Parti taraftarları da sokağa iniyor.

Görüntüleri TV’de izlerken...

Üç yıl önce bu sokaklarda yürüdüğümü, “Küba bu şekilde yola devam edemez” diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Yanılmamışım.

KÜBA YOLCULUĞU

Pozisyonumu baştan deklare edeyim: Ben planlı ekonominin uygulanmasını, insanların çalıştıkları kadar kazanıp ihtiyaçlarına göre
tüketmesini istiyorum.

Yirmili yaşlarımın başında Küba’yı, yeryüzündeki cennet olarak görüyordum.

Fidel Castro’nun puro içerken çekilmiş siyah-beyaz fotoğrafları evimi süslüyordu.

Mitinglerde “Viva Küba!” (Çok yaşa Küba) diye bağırmayı severdim.

Bu düşten ülkeye 40 yaşıma merdiven dayadığım bir tarihte, 2018 yılında gidebildim.

Fidel çoktan ölmüştü.

Kardeşi Raul emekliye ayrılmıştı.

Havana’daki Jose Marti Havalimanı’na indiğim andan itibaren şu gerçekliğin ayırdına vardım: ABD ambargosu altındaki Küba, sınırlı doğal kaynaklara sahipti.

Petrolü, doğalgazı, değerli madeni yok.

Elektrikler sık sık kesiliyor.

Sanayisi yok.

Buğday yetişmiyor.

İddia o ki, Miami’ye kaçmasınlar diye balıkçı tekneleri sınırlandırılmış.

Şeker kamışından, rom’dan ve purodan başka ürünü bulunmuyor.

Şu halde, 12 milyona nasıl bakılacak?

Tek çare turizm.

Gel gör ki Küba’nın ne tarihi önemde şehirleri...

Ne baş döndürücü doğası...

Ne de doyasıya tatil geçireceğiniz tesisleri var.

Ne var?

Politik turizm!

İKİ PARA, İKİ KÜBA

Küba’da, döviz ihtiyacından ötürü iki para sistemi uygulanıyor. Biri turistlerin, diğeri vatandaşların harcadığı Peso.

İkisi arasındaki değer farkı 25 kat.

Gerçek hayatta da iki ayrı Küba yaşanıyor.

Biri turistlerin...

Devrim Meydanı’nda heyecandan kalbi yerinden çıkacak kadar atanların, Che’nin anıtı önünde sol yumruğunu kaldırıp selfie çekenlerin Küba’sı.

Kübalılar onlara, komünizmin açık hava müzesini sunuyor.

Fidel’in kızıl yıldızlı yeşil şapkası...

Che baskılı tişört...

Bir miktar rom gibi, devrim de turistik bir eşya.

Doktor tezgah açıyor.

Öğretmen taksicilik yapıyor.

Kırsalda takas ekonomisi hüküm sürüyor.

Bir muza bir şampuan, bir avokadoya bir toka istiyorlar.

Ne acıdır ki, seks için gelenler de oluyor.

Kart zampara Türklerin Kübalı kızları Türkiye’ye götürmek için Havana Büyükelçiliği’ne vize başvurusunda bulunduklarını, istekleri geri çevrilince kızın ailesinin kapıya dayandığını utanarak dinlemiştim.

AÇLIK VE IRKÇILIK

Bir de vatandaşların Küba’sı var.

Küba, kısıtlı kaynak ve olanaklarına rağmen açlığı ortadan kaldırmış. Her mahallede halk market kurulmuş. Vatandaşlar karnelerle fasulye, şeker, yağ ve eti ücretsiz alabiliyor.

Eğitim ve sağlık parasız.

Siyah-beyaz ayrımı yok edilmiş.

Kadınları özgür.

Latin Amerika’daki en güvenli ülke, Küba.

Gel gör ki yoksulluk adeta alınyazısına dönüşmüş.

Evet, açlıktan ölmezsiniz.

Ama dilediğiniz gibi harcayamazsınız da.

İş olanakları az.

Havana’nın birkaç turistik caddesindeki dükkanlar hariç binalar bakımsızlık ve rutubet nedeniyle çürümüş.

Ciddi konut ihtiyacı yaşanıyor.

Yeni konut inşa edilmediğinden, edilse de satın alma olanağı olmadığından, Kübalılar üç kuşak birden aynı evde kalıyor. Çekirdek ailenin müstakil evde kalması lüks sayılıyor.

ABD, GEÇİM KAYNAĞI

Obama döneminde ABD ile Küba’nın ilişkileri yumuşadığı için ülkeler arasında uçak seferleri konuldu. ABD’den Küba’ya her gün birden çok sefer yapılıyor.

Birçok Kübalının kardeşi, oğlu ve kızı ABD’de yaşıyor. Gurbetçi Kübalılar yakınlarına para ve cep telefonu gönderiyor.

Kübalılar da ABD’ye kaçanları anlayışla karşılıyorlar.

Halkın çoğu Castro’yu saygı ve özlemle anıyor.

Ancak onlardan bazıları bile “Genç olsam ben de ABD’ye giderdim” diyor.

Castro’dan nefret ettiğini uluorta söyleyen bir gence “Neden?” diye sorduğumda “Sen benim ülkeme gelebiliyorsun, ben seninkine gelemiyorum” demişti.

Küba, dünyaya kapalı bir ülke değil.

Sosyal medya kullanılıyor.

Ancak internet kısıtlı olduğu için belli ortak alanlarda girilebiliyor. Ya da para vererek kazı-kazan türünde bir kart satın alıp interneti kullanabiliyorsunuz.

Karayipler’de kaldığımız otelde internet kesildiği için kuyruğa girdiğimizi ve saatlerce Havana’dan telefon beklediğimizi hatırlıyorum.

VIVA KÜBA!

Ben tatilden döndükten sonra Küba’da anayasa değiştirildi. Komünizmi kurma hedefi anayasadan çıkarıldı. Mülkiyet hakkı ve yabancı yatırımlar güvence altına alındı. Yüzlerce iş kolu özel sektöre açıldı.

Doğrusu, başka bir çareleri yoktu.

Küba, bir yol ayrımında...

Ya ABD güdümlü uydu bir devlete dönüşecek.

Ya da Komünist Parti liderliğinde Çin ve Vietnam benzeri bir yol izleyerek serbest piyasa ekonomisine geçecek.

Kübalılar varlıklı ve özgür bir hayat arzuluyor.

İnsanın insanı sömürmediği bir toplumsal düzeni var ettikleri, yurttaşlarını eğittikleri, ırk ayrımını kazıdıkları, emperyalizme kafa tuttukları ve böyle bir düşü mümkün kıldıkları için ne kadar övünseler az.

Viva Küba!