Bu yazımda, sizlere biraz da “bizden”, yani basından bahsetmek istiyorum.

Nedeni ise Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM)  kamusal olaylarda fotoğraf ya da video kaydı yapmak konusundaki genelgesi.

Yasakları çok konuştuğumuz bu günlerde Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ın, 27 Nisan 2021 tarihinde ilgili birimlere gönderdiği “Ses ve Görüntü Kaydı Alınması” başlıklı genelgesinde, toplumsal olaylar sırasında görevli polislerin ses ve görüntü kayıtlarının alınmasının, “özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle engellenmesi talimatı verdiği genelgesi çokça tartışıldı.

Zaten, haber alma konusunda türlü sıkıntılar yaşayan basın olarak “bir de bu sürpriz genelge ile cendere altına alınmak, hiç görev yapamaz hale getirilmek mi isteniyoruz?” diye düşündük.

Nasıl ki basını, halkın haber alma özgürlüğünü yerine getiren kurum olarak tanıyorsak; haber alma araç ve yöntemlerine de müdahaleye karşı çıkmak görevimizdir elbette.

Cereyan eden toplumsal olaylarda basını susturmaya yönelik olduğu düşünülen bu genelge elbetteki kabul edilemezdi.

Yayınlanan genelge, bu yüzden de aralarında benim de yönetim kurulunda olduğum Çukurova Gazeteciler Cemiyeti dahil olmak üzere tüm basın kurumlarından büyük tepki gördü.

Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu.


Hemen hemen tüm gazeteci kuruluşları yayınladıkları bildirilerle böyle bir yasağın kabul edilemez olduğunu vurguladılar.

Neticede, genelgenin aslında basına yönelikmiş gibi görülse de halkın haber alma hakkını engellemeye yönelik olduğunu dile getirdiler.

Zaten, dünyadaki 180 ülke arasında yapılan bir araştırmada basın özgürlüğü alanında 153. sırada yer almış bir ülke olarak karnemize yansıyan bu tabloyu, Türk basını için bir utanç vesilesi olarak değerlendiriyorduk .

Genelge ise bu utancımızı daha da pekiştirdi.

Naçizane 50 yıldır gazetecilik mesleğinin içinde olan birisi olarak, geçmiş yılları gözümün önüne getirdim ve “basın olarak bundan daha kötü günlerimiz var mıydı?” diye yaşadıklarımı bir gözden geçirmekten kendimi alamadım.

Lakin, basın özgürlüğünün bu kadar tehdit altında olduğu yılları hatırlamakta güçlük çektim.

Oysa biz yıllardır bu meslekte polislerle iç içe çalıştık.

Ben şahsen, yıllarca polis ve adliye muhabirliği yaptım.

Polislerle olan diyaloglarımız hem iyi ilişkiler içinde ve kardeşçeydi.

Görevlerimizi yaparken her şeyden önce kamu yararını düşünür, bu nedenle bazan tanık olduğumuz bir takım olayları sırf devlet kurumlarına zarar gelmesin diye görmezden gelirdik.

Sadece ben değil, benim çalıştığım tüm basın mensubu arkadaşlarımın da bu düşüncede olduğunu biliyorum.

Yıllarca birçok kavga, gürültü ortamında, mitinglerde, protestolarda, yürüyüşlerde, gergin cenaze törenlerinde, polisin müdahale ettiği çok sayıda olayda yer aldık ve görüntülerimizi çektik, haberlerimizi de yaptık.

Hiçbir polis bize bugüne kadar “Ne yapıyorsunuz?” dememiş, hatta polis müdürleri bize karşı çıkan bazı genç polisleri, “Bırakın onlar görevini yapıyor” diye uyarmışlardı.

Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cafer Esendemir.


Ama Emniyet Müdürlüğü’nün bu genelgesi basını görev yapamaz hale getirmeyi amaçlıyor.

Ne yapalım gazeteciler olarak fotoğraf ve video çekmeyelim mi?

Olayları gözlerimizle mi izleyelim?

Unutulmasın ki bir gazetecinin elinde silah olmaz, fotoğraf makinesi, kamerası, ve kalemi olur.

Gazeteci olaylara ve tarihe tanıklık eder.

Halkın sağlıklı ve doğru haber almasını ister.

Bunun için de gördüğünüzü çeker, gördüğünü yazar.

Bunu engellemek Türkiye gibi köklü bir basın tarihe sahip olan değil, ancak az gelişmemiş ülkelerde ve diktatörlüklerde olur.

Gerçi genelge ile ilgili olarak yetkililerin “Bu basın mensuplarını kapsamıyor” gibi sözler ettiklerini duyduk ama yeterli değil.

Bu genelgenin yanlışlığı ve iptal edilmişliği en yetkili ağızlar tarafından en net biçimde açıklanmalıdır.

Emniyet, basın mensuplarının kötü fotoğraflar çekmesinden değil, özellikle genç polislerin toplumsal olaylar sırasında kötü görüntüler vermemesine çalışmalıdır.

Bunun da yolu, polislere özellikle toplumsal olaylarda nasıl davranacakları konusunda esaslı bir eğitim verilmesinden geçer.

Herkes görevini yasalara uygun biçimde yaparsa sanırım korkulacak, utanılacak, saklanacak bir şey kalmaz!..