İnanıyorum ki en son tepki bekledikleri üniversite, Boğaziçi’ydi. Hatta böyle bir tepki akıllarının ucundan bile geçmemiştir. Çünkü Boğaziçi Üniversitesi’nin adı eylemlerle pek anılmazdı. Bir iki itiraz olsa bile zaman içinde unutulur giderdi. Ama kazın ayağı öyle değildi işte...

Boğaziçi Üniversitesi’nde hoşgörü hakimdir. Öğrenciler düşünce ve yönelimlerini rahatça açıklamaları için teşvik edilirler. Oldukları gibi kabul edilirler ve böylelikle özgüvenleri de gelişir. O yüzdendir ki oradan mezun olanlar yurt içi ve yurt dışı fark etmez, iş hayatında başarılı olurlar. Hatta kampüse gitmiş olanlarınız varsa bilirler, görüp görebileceğiniz en miskin, huzur içinde yaşayan kedi, köpek topluluğu da oradadır. Ortamın havası onları bile rahatsız etmemektedir. Hepsi yer, içer, yaşar.

Bilir misiniz rektörlük seçiminin Boğaziçi için önemini? Sanmıyorum. Çünkü rektörlük için diğer üniversitelerden en çok oyu alan 6 isim gönderilirken YÖK’e, bir tek Boğaziçi Üniversitesi en çok oyu alan kişinin ismini gönderirdi. Bunun için diğer adaylar, isimleri gönderilmesin diye istifa ederlerdi.

Hatta bundan 5 yıl önce, 2016 yılında, varolan rektörün 2. dönem tekrar göreve getirilmesi beklenirken, rektör yardımcısının rektör olarak atanmasına bile itiraz etmişlerdi. Düşünün, kendi içlerinden biri bile olsa seçimle gelmedi diye itiraz ettiler.

Ama bu son atamanın kabul edilir tarafı yoktu Boğaziçi için… Çünkü geleneklerine aykırı bir atamaydı. Onların seçmedikleri biri, üstelik içlerinden bile değildi. Sakın ‘Melih Bulu yüksek lisans ve doktorasını orada yaptı, nasıl içlerinden değil’ demeyin. İçlerine girememiş, girebilse bu atamanın üniversite gelenek ve değerlerine ne kadar aykırı olduğunu bildiği için baştan kabul etmezdi. Hadi yaptı hatayı kabul etti, o güzelim kampüsün içini polisle doldurup, öğrencilerine şiddet uygulanmasına nasıl müsaade edebildi?

Bildiğinizin aksine eşitsizliğin her türüne karşıdır bu çocuklar. Hatırlar mısınız türban yasağı olan günlerde, yasağı protesto için erkek öğrenciler başörtüsüyle derse girmeye çalışmışlardı? Hayır, hatırlamıyorsunuz…

Siz yukarıda verdiğim örneklerin bir tanesini bile hatırlasaydınız, Boğaziçi Üniversitesi’ne giren çocukların, yaşamlarının belki de en pervasız olması gereken dönemlerinde kendilerini disipline ederek başarıya ulaşmış çocuklar olduğunu göz önüne alırdınız. Keza onların hocalarını da…

İşin özü, Boğaziçi’nin öğrencisine, ne de akademisyenine istediğinizi kabul ettirebilirsiniz. Bu kadar büyük emeklerle geldikleri noktayı, kolaylıkla sizin keyfinize  bırakmazlar. İtiraz ederler ama bunu barış içinde yaparlar, yakmadan, yıkmadan...

Ülkenin cevheri sayılan bu çocukları darp edemezsiniz, hırpalayamazsınız. Hiç mi insafınız yok? Ne istiyorsunuz, bu kadar nitelikli, özellikli çocuklar da mı ülkeden çeksin gitsin? Çocuklara atılmayan iftira kalmadı ama unutmayın ki onlar şiddet, provokasyon yolunu asla seçmezler. Sadece adil bir seçim için direnirler. Yani başarılarının devamı için geleneklerine sahip çıkmaktır tek dertleri. Benim anlayamadığım sizin derdiniz ne?

Ülkeyi yönetenlere yapmayın, etmeyin demek işe yarar mı bilemiyorum. Sadece vicdanlarınıza sesleniyorum. Sizler de anne babasınız. Yakmayın çocuklarımızın canlarını, geleceklerini.

Ben artık susuyorum ve sözü Sayın Mansur Yavaş’a bırakıyorum. Çünkü kendisinin Melih Bulu’ya yazmış olduğu yazı, inanıyorum ki tarihte yerini altın harflerle alacaktır.

“...O koltukta bulunduğunuz her dakika, masum gençlerimizin zarar görmesine, gözümüzden sakındığımız güvenlik güçlerimizle karşı karşıya gelmesine sebep oluyorsa, o tek hareketi yapmanız, hem akademisyenlik hem de vatanseverlik görevidir...”

SON SÖZ: “NE SEN REKTÖRSÜN, NE DE BİZ TERÖRİST” Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri