Ortalık toz duman!.. Her hafta yeni iddialar, var olan ekonomik sıkıntılar, kısıtlamaların ne olacağına yönelik endişeler ve bunların hepsini kapsayan derin sessizlikler…

Sedat Peker’in videoları pek biteceğe benzemiyor. Neredeyse her video sonunda görünmez harflerle “arkası haftaya” yazıyor. Savcılardan ses çıkacak mı, iddialarda adı geçen isimler ne diyecek diye bekleye bekleye haftayı bitiriyoruz. Allah’tan AKP Genel Başkanı ve Sayın Bahçeli Soylu’ya sahip çıktı da sessizlik biraz bozuldu. Ve akabinde çıkan yakalama emri ile gözler yine sahneye döndü. Bitmedi, Sayın AKP Genel Başkanı geçen haftaki grup toplantısında da Sayın Meral Akşener Hanım’ın Rize’de yaşadığı olaylarla ilgili hiç yakışık almayan ifadeler kullandı. Şimdi size bir şey soracağım, ülkeyi tek başına Sayın Erdoğan yönetiyor diyenler haksızlar mı?

 Değerli Okurlar; tüm bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi, bir de kendini bilmez sözüm ona birtakım cüppeli din görevlileri, Cumhuriyet’in kurucusu Büyük Önder ATATÜRK’e hakaretlere başladı.

 İmam Mustafa Demirkan, Ayasofya Camii’nde yaptığı konuşmada mabetleri müzeye çevirenler “zalim ve kafirdir” diyerek Atatürk’e hakaret etti!..

Düzce’nin Akçakoca İlçe Müftüsü cuma vaazında Selanik göçmenleri için “Yüzde 90’ı Sabetayist. Aslında Müslüman değil” dedi!..

 Fethiye’den, bir din öğretmeni olduğu söylenen Yunus Taşkıran sosyal medya hesabından Süleyman Soylu’ya destek olmak için elinde tüfekle “biz de senin emrindeyiz ağa” diye fotoğrafını paylaştı.

Yahu, bizler dediğimize ettiğimize bu kadar dikkat ederken, yazdıkları dedikleri yüzünden insanlar mahkeme mahkeme uğraştırılırken, bu insanlar bu cesareti nereden buluyorlar? Hakikaten akıl alır gibi değil, sanki bir merkezden düğmeye basıldı, hepsi ortaya çıktı!...

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın önünde, ülkenin kurucusu Ulu Önder Atatürk’e, emekli bir imam hakaret edebiliyor. Cesarete bakar mısınız? Bu hakaretler karşısında sessiz kalmayıp bu hadsize o an da kendine gel deyip neden haddi bildirilmiyor?

Bu adam, bir din adamı mı yoksa toplumu ayrıştırıp, birbirine düşman edip ülkede yeni bir rejim yaratmak isteyen biri mi? Allah aşkına bir din adamı kutsal bir mekanda hakaret eder mi? Şiddet içeren sözler sarf eder mi? Yüce Kur’an’ın neresinde yazar bu!

Sayın Cumhurbaşkanı’nın dinleyiciler içinde olmasından ötürü gerçekte içimden geçenleri söyleyemiyor sadece üzüntülerimi bildiriyorum. Ama bu cüppeli hadsizlere gereği yapılmayacak mı diye de merak etmiyor değilim. Soruşturma açıldı mı, açıldıysa sonuç ne olacak? Devletin resmi elbisesinin üzerine tarikat giysisi giyip ibadet eden Amiral’e ne işlem yapıldı mesela? Merak ediyorum.

Eğer siz, din adına bir şeyler söylemek istiyorsanız Kur’an kurslarındaki tacizlerden, din kisvesi altında yapılan yolsuzluklardan, devletten 4-5 maaş alanlardan, adam kayırmalardan, cuma namazlarına giden konvoyların israf olduğundan, açlıktan, yoksulluk nedeniyle intihar edenlerden, garip gurebanın market konteynırlarından artık topladığından bahsedin hutbelerde! İslam’ı daha fazla siyasete bulaştırıp arka bahçe yapmayın. Üstünüze giydiğiniz cüppenin düğmesiz olduğunu, toplum için ne anlama geldiğinin bilincine varın. Ama derdiniz bir terfi almaksa, onu bilemem.

Ey kendini bilmez, tarih okumaz, okuduğunu anlamaz gafiller!!

Kur’an’ın ilk emri “OKU”’nun  ne demek olduğunu dahi anlamamışsınız. Şayet anlasaydınız, tarih okur bu ülkenin o yokluklar içinde nasıl ayağa kalktığını öğrenir, Yaradan’ın özel olarak gönderdiği ender kullarından olan büyük Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Ulu Önder Atatürk’e saygı duyardınız.

Ülkemi yönetenler; “Bu ülkeyi kuranlara saygı gösterirseniz, gelecek kuşaklardan saygı görürsünüz”...

 Cüppe deyince bir hikaye anımsadım. Bir yerde okumuştum. Şimdi bu alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar:
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini şöyle savunur: “Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim.
Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve şöyle der: “Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.”
Kuş’un kendini savunması Hz. Süleyman'ı da şaşırtır:
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Ancak bu emre, kuş itiraz eder: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş nedenini şöyle açıklar:
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın.
Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

SON SÖZ: Milletin malını çalanın cenaze namazını Peygamberimiz kılmadı. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK