Bir hekimin, emekli olduğunda rutin sağlık kontrollerini yaptırmak ya da hastalandığı zaman gitmek için ilk tercih edeceği yer, eski çalıştığı sağlık kurumu olur. Çünkü orada kendisini evinde gibi hisseder, korkusunu, endişesini dostlarıyla, kendi yetiştirdiği öğrencileriyle paylaşır. Ve bu tercih de ömrünü insanlığa adayan hekimlerimizin en doğal haklarıdır. Ancak üzülerek söylemeliyim ki bizlerin ömürlerimizi verdiğimiz kurumlar, iktidarın kamu üniversitelerinin hastanelerini bir nevi üvey evlat gibi gördüklerinden olsa gerek “ne haliniz varsa görün” durumuna getirilmiştir. Eğer bu söylediğimi abartılı buluyorsanız, Cumhuriyet’in eserleri olan Üniversite Tıp Fakülteleri’nin bugünkü haline gidip bir bakın. Eminim içiniz acır!..

Buradan nereye gelmek istiyorsun derseniz, yukarıda anlattığım sebepten ötürü kendi çalıştığım sağlık kurumu yerine yaklaşık 5 senedir sağlık sorunum olduğunda eski adıyla HAYDARPAŞA GATA, yeni adıyla Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gidiyorum. Askeri Hastane statüsünden çıkartılıp Sağlık Bakanlığı’na bağlanmasına karşın, her gittiğimde halen daha Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup olan erinden tutun da en üst rütbelisine kadar hizmet vermekte olduklarını görüyorum.

Bu hastane, Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin gerçek, örnek bir hastanesidir. Donanımlı yetkin akademik kadrosunun yanında, son derece modern tıbbi aletlerle de donatılmıştır. Hastane kampüsünün konumlandığı alanı bilenleriniz bilir, o doğal yeşillik insanın içini açar.

Geçenlerde gittiğimde bahçede bankta otururken, yanıma hekim kıyafetiyle iki genç oturdu. Selamlaştık, benim de hekim olduğumu söyledim. Hemen yapabileceğimiz bir hizmet olabilir mi dediler, teşekkür ettim.

Laf lafı açtı genç meslektaşlarıma kampüsle ilgili bazı sorular sordum ve aldığım cevapları da sizlerle paylaşıyorum. Eskiden Uzak Askeri Birlikler’den gelen TSK mensuplarının konakladıkları misafirhanenin bir süre Rektörlük olarak kullanılıp yıkıldığını söylediler. Bir de GATA zamanında destek kıtaları denen bir bina da erler için kullanılan bir misafirhane varmış şimdi de orası yıkılacakmış. Peki yıkılan o binaların yerine yeni bir klinik, misafirhane, dershane veya yurt mu yapılacak diye sorduğumda ise duyduklarına göre cami yapılacağını söylediler. Tabii şaşırdım. Peki buralarda yakın bir cami yok mu diye sorduğumda ise hastanede büyük bir mescid olduğunu ve cumaları orada namaz kıldıklarını söylediler. Yine Haydarpaşa Lisesi (SBÜ Rektörlük) binasında mescit olduğunu, bazen de buraya 100 metre aşağıdaki protokol camiine gittiklerini ya da karşılarındaki Numune Hastanesi’nin otopark bölümündeki camiye gittiklerini söylediler.

Sayın Rektör, ben gençlerin bu dediklerine pek ihtimal vermek istemiyorum o yüzden de sizinle bu konuda dertleşmek istiyorum. İmar planında, gençlerin söz ettiği destek kıtaları denen yer “Cami” diye mi geçiyor? Eğer böyle bir şey hakikaten varsa gerek bu hastanenin, gerek Numune gerekse Siyami Ersek hastanelerinin bulunduğu konumların etrafında yerleşim alanları yok. Peki bu koşullarda yapacağınız caminin cemaati nereden gelecek?

Veya şunlar da sorulabilir;

Anadolu’dan gelen hasta sahipleri için refakatçi oteliniz var mı?

Üniversitenin bu fakülte için dershane gereksinimi yok mu?

Tıp öğrencileriniz için yurt binanız var mı?

Şu an da kullanılan dahiliye klinik binasının depreme dayanıksızlığı nedeniyle yıkım kararı yok mu?

Bakın hiçbir insan, inanan ya da inanmayan demiyorum, din ve inanç özgürlüğünü savunan bir kimse, camiye karşı olamaz. Cami gerektiği yere yapılır. Ancak cemaati olmayan yere cami yapılmasının hadi diğer oteldi, yurttu gibi gereksinimleri geçtim, dinen ne kadar caiz olduğunun takdirini buraya cami inşaatı kararını verenlere bırakıyorum.

Zaten bu karar, Rektörlüğün tek başına vereceği bir karar olmasa gerek. Buradan kararı verenlere sesleniyorum. Bu kampüs bir sağlık kuruluşu olup her santimetresi sağlık için kullanılmalıdır. İmar planında da cami yok. Oraya cami yapılması uygun değildir demek din düşmanlığı olmadığı gibi sizler de cami yaparak İslam’a olan bağlılığınızı daha fazla göstermiş olmazsınız.

Değerli Okurlar; ben bir hekim olduğum için yalnız bana değil, TSK mensubu ve tüm sivil hastalara pırıl pırıl bir hastanede gösterdikleri candan ilgi için hastane Başhekim’i ve yöneticilerine, meslektaşlarıma ve yardımcı sağlık ekiplerine yürekten teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim. Sağ olun varolun...

SON SÖZ:  DİNDARLIĞINI ALLAH’A GÖSTER, BANA İNSANLIĞIN LAZIM!.. MUSTAFA İSLAMOĞLU