Bu ülkede ne zaman mutlu bir güne uyanacağız veya öyle bir ihtimal var mı? Sokaklar gergin, yürürken karşısındakinin yüzüne bakmayan, selamlaşmayan, patlamaya hazır insanlarla dolu. Çünkü artık yaşam koşulları o denli zorlaştı ki dayanılması güç hale geldi. Yok şu oldu, yok
bu oldu, yok dış güçler bahanesi arkasına saklanmanın artık gereği de yok. Gerçek olan “Ülkenin iyi yönetilmediği”.

İktidar mensupları da yandaş kanallarda devamlı pembe tablo çiziyorlar. Halk, siyasilerin bu pembe tablo ve düzeysiz siyasi söylemleri ile iyice çileden çıkıyor. İşte bu gergin ve zaman zaman hakarete varan söylemleri dinledikçe de “vah ülkem vah” deyip halk daha da umutsuzluğa düşüyor.

Yöneten Efendiler; Ülkem insanı, geleneklerine bağlı, devletine saygılı, sevgi dolu yüreği ile ne bu yaşananları ne de siyasetin bu kavgacı dilini hakediyor. Halk arasındaki konuşmalar dan da, halkın büyük bir kesiminin TV’ler de ne haber ne de tartışma programları izlemediğini
öğrenince durumun ne hale geldiği daha net ortaya çıkıyor.

Sayın AKP Genel Başkanı, ‘Dikkat edin, artık hiç bir eleştiriye tahammülünüz yok. Çünkü halkın içinde bulunduğu can yakıcı sorunları siz bizzat değil, danışmanlarınızdan öğreniyorsunuz. Çünkü, geçmişteki gibi halkın içinde değil, halka uzaksınız. Muhalefetin en küçük eleştirilerini bile hoşgörü ile karşılamıyor ve onlara ağır ifadeler kullanıyorsunuz. İster
Cumhurbaşkanı, ister AKP genel başkanı sıfatıyla bile olsa muhalefet partilerinin gerçeği yansıtan eleştirilerine karşı ağır ve kırıcı ifadeler kullanmamalısınız. Demokrasi’ye yürekten inanıyorsak, hem yönetenler hem de yurttaş olarak bizlere haddimizi aşmamalıyız.

Sayın AKP Genel Başkanı; şunu kabul etmelisiniz ki, hem içerde hem de uluslararası ilişkilerde başarılı olduğunuz söylenemez. Özellikle içeride halk desteğinin ciddi boyutlarda kaybolması nedeniyle çok gerginsiniz. Bu gerginliğiniz söylemlerinize yansımakla kalmıyor, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Akşener’e karşı haketmedikleri bu hiç yakışmayan ağır ifadeler kullanıyorsunuz.

Demokrasi uzlaşı ve hoşgörü gerektirir. Dünya küçüldü. Özellikle gençler artık her türlü bilgiye gelişen teknolojilerle çok kolay ulaşıyor ve Dünya da neler olup bittiğini öğreniyorlar. Bu nedenle de oralarda neler oluyor, biz de durumlar nedir çok iyi değerlendiriyorlar..

Sayın Cumhurbaşkanı, siyasi partiler arasında gerginlik olduğunda arayı bulmak hem demokrasi gereği ve hem de göreve başlarken ettiğiniz yemin dolayısıyla size düşüyor. Ama merak ettiğim bu gergin ve olumsuz ifadeleri kullandığınızda Cumhurbaşkanı mı, yoksa AKP Genel Başkanı mı olarak konuşuyorsunuz? Siyasilerden veya medyadan size karşı yapılan herhangi bir eleştiride yargıya gidildiğinde kesinlikle AKP Genel Başkanı değil, Cumhurbaşkanlığı kimliği ile değerlendiriliyorsunuz.

Toplum artık gerginlikler ve kavgalardan bıktı. Sevginin egemen olduğu toplumlarda, içinde bulunduğumuz tüm zorluklar sevgi ve saygıyla daha kolay çözülüyor. Sanmayın ki ekonomik koşullar tek başına oylarınızı eritiyor. Sizi, parti olarak aşağıya çeken en önemli neden siyasi gerginliğiniz ve muhalefet liderlerine karşı kullandığınız ağır siyasi ifadelerdir. Sarayla birlikte halktan koptunuz. Geçmişteki gibi halkın içinde olsaydınız neler yaşanıyor, sıkıntı nedir çok daha iyi anlar ona göre konuşursunuz.

Değerli Okurlar; dilerim sizlerle paylaştığım bu alıntı öykü bazılarına örnek olur.

“Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görüyordur. Durumu Hacı Bektas-ı Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş-ı Veli - 'Helal değildir ' diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise; bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana şöyle der: -Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir. Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş-ın dergâhına gider ve Hacı Bektaş-ı Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de kendisine sorar. Hacı Bektaş da şöyle der: - Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir."

Böylesi incelik ve tevazu ile birbirimizi yermek yerine yüceltebilmeyi becerebilmek umuduyla…

SON SÖZ: Biri şöyle dedi; Ne de kötü bir Dünya” Gülün dalı bile dikenli…! Ama bir diğeri şöyle dedi; “Ne güzel bir Dünya” Baksana dikenli dallarda bile Gül var…! MEHMET TAHİR İKİLER